19 Şubat 2010

Tori Amos - Silent All These Years

Bazen hiç konuşamam, düşünürüm, düşündüklerimin dillenmesini çok isterim ama hiçbir şey duyamazsınız, çünkü konuşamam bazen. Sözcükleri kendime mi saklıyorum ? Düşüncelerimi cümle haline mi getiremiyorum ? Hayır. Ben sadece konuşmak istemiyorum bazen. Karşımdakinin beni konuşmadan anlamasını istiyorum, farklılık olsun istiyorum, konuşmadan da anlaşabilmeyi istiyorum...Çünkü, bazen hisleriniz o kadar derindir ki, onları anlatmaya, tam olarak ifade etmeye, hissetmeye kelimeler yetmez, o yüzden bazen konuşamam ben, gözlerimle, ellerimle anlatmayı seçerim, tabii anlayana...

18 Şubat 2010

İsyan Bu Haykırış

Zeka seviyeleri, espri anlayışları, kaliteleri, zevkleri, insanlıkları benden kat kat daha düşük olan insanlardan emir almak çok koyuyor, haksızlık bu...

( ... )


( ... )


( ... )

Daha fazla yazamam.

Dünya'nın En Komik Nicki

iusozluk'te rastladım kendisine, yaklaşık 3 saattir gülüyorum: evrimlesincesikerimdiemaymunalanadam

Yemekteyiz

Bundan sonra sık sık yazmaya çalışacağım, sadece beni ilgilendiren aptalca konulardan ilki:
Bugün menümüzde ezo gelin çorbası, kuru köfte, su böreği ve enginar varmış. Mutluyuz.

Okulu Özlemek

Yanlış anlaşılmasın, ilkokuldaki ara tatillerdeki "arhadaşlarımı ösledim, ötmenimi ösledim" tipinde bir yakarış değil bu, çünkü özlediğim şeyler canlı değil.

İnsan neleri özler ? Birşeyi kaybedince özler, daha önce sık sık sahip olabildiği bu yüzden o zamanlar değerini kavrayamadığı ama hasret kaldıkça köpek gibi ihtiyaç duyduğu şeyleri özler. sanırım ikinci gruba dahilim. Okulumun ilk 3 yılı bomboş geçti, çünkü sadece okul vardı ve kafama aptal bir şekilde "okul bitse de kurtulsak" düşüncesi hakimdi. Şu son 6 ay anladım ki okulu bitirnce ne bok yiyeceğimi bile bilmiyorum. Okuldaki rahatlığı, ortamdaki içtenliği, istediğimi yapabilmeyi bir daha nerelerde gerçekleştirebileceğim. Memur gibi 9-18 çalışmaktan başka bir bok olmayacak ileride. Bu yüzden artık okulum hiç bitmesin istiyorum, hayata atılmak, o aptal düzenin bir dişlisi olmak istemiyorum. sabahın köründe kalkıp otobüs/vapur/tramvay yapmaya bile razıyım.

Uyumak

Artistik olsun diye vikiden bilgiler bulup uyumanın tarihçesine hiç girmeyeceğim, direkt olarak içimi dökeyim: UYUMAK İSTİYORUM ARTIK !

Daha bu yaşta sabahın köründe kalkmaktan bıktım, ömrümün kalanının bu şekilde geçecek bunun da farkındayım da yok mudur bunun çaresi ? Belki çok basit bir sorun, bir kapris gibi gözükebilir ama sadece uyumak değil buradaki haykırış. Özgürlüklerin kısıtlanması, istediğimi yapamamam... İleriki yaşlarda düşündüğüm eski püskü kitap/cd/poster/dergi dükkanı projemi biraz daha öne mi alsam ne ? Gerçi bunun sonu da aynı yere bağlanıyor, benimse buna tek bir cevabım var, dün John Locke'un dediği gibi: "Don't tell me what i can't do"

Lost Nereye gidiyor ?

Son 2 bölümdür sadece son 5-6 dakika gerçek Lost gibi. İlk 35 dakikayı izleyenler kendilerini One Tree Hill'de falan sanırlar heralde. Yok kadermiş, yok duygusalllıkmış bize ne ki bunlardan ! Kafamın eskisi gibi sorularla dolmasına bile razıyım yeter ki Lost stilini değiştirmesin. Ne umutlarla beklediğim Locke odaklı bölüm bile insanları zırlatmaya yönelik çabalarla doluydu, olmuyor böyle J.J. Abrams, özüne dön ! Şunun şurasında 11 bölüm kaldı büyük finale, bu zırvalıklarla zaman kaybederek nasıl her sorunun cevabını vermeyi düşünüyorsunuz ?

14 Şubat 2010

Bir 14 Şubat Aktivitesi: FB - EFES Maçı

Yaşasın 14 Şubat'ta dışarıya "sap" çıkmaktan çekinmemek ! Bu basketbol derbisinin bu özel güne gelmesi ne güzel bir tesadüftür. Hatta saatinin 17 olması, tam kurstan çıkıp yetişebileceğim anlamına gelmesini saymıyorum bile. Tek kötü yanı akşamki Manisa maçını kaçıracak olmam, olsun uzun süredir basket maçına gitmiyordum, iyi olacak bu aktivite.

Supernatural 5x13: HA-Rİ-KA




Hep demişimdir, Supernatural'ın 5. sezonu çok sönük geçiyor, hele de ana konudan uzaklaştırdıkları bölümlerde. 513 tam bunların üstüne bana kocaman bir kapak oldu ! Kesinlikle bu sezonun en bomba bölümüydü. Supernatural'ın bizi her zaman can evimizden vurduğu aile kavramına bölümde inanılmaz dokundarmalar yapılmıştı. ayrıca ana konuya da çok açıklık getirecek olaylar vardı. Melek ağırlıklı, bol aksiyonlu, bol zırlatan, herşeyden olan muhteşem bir kombinasyondu. Dean yine her zamanki muhteşem laflarından 3-5 tane söyledi bu bölümde de. Ayrıca Cass da giderek daha da insanlaşmaya başlıyor dedirtti bizlere.

Umarım diğer bölümler de bu hızla devam eder, yarın 514'ü izleme planım var, eve ölmüş bir halde gelmezsem !

Küçük Prens !




Birisine verip de geri gelmeyen Küçük Prens'imin yerini bugün (dün) aynısı gibi olmasa da bir başkasıyla doldurdum. Taksim sahaflardaki her dükkana girip "Küçük Prens var mı ?" sorusunu sorup da garipsenmek değişik bir duyguymuş. Bu kitap sadece çocuklar için değildir beyleeeeeeeeeeer !

Yarın gece 4157. defa okumayı planlıyorum, aslıdna bu gece gerçekleşecekti bu plan ama birileri takmadı.

Hola !




Uzun uğraşlar sonucunda üşengeçliğimi yenip uzun süredir planlarım arasında olan İspanyolca kursuna başladım. 1 ay boyunca hafta sonları 10-15 arası Taksim'deki Tömer'deyiz artık. İlk ders gayet güzeldi. Telaffuzun çok eğlenceli olması, kuralların ingilizceye göre daha hafif olması ilk edindiğim olumlu izlenimler. Şimdilki ilk 4 kuru bitirip temel seviyeye ulaşmayı planlıyorum, umarım hevesim kırılmaz.