3 Aralık 2009

Kültürel Aktivite

Ailecek tiyatroya gidiyoruz birazdan. Aile saadeti yaşayacak başka yer kalmadı sanki, zorla(n) entellik...

30 Kasım 2009

Devics Üzerinden Bencillik

Devics'in müzik dünyasına armağan ettiği şaheserlerden (Alone With You, The Man I Love, Five Seconds to Hold You, Stretch Out Your Arms, If We Cannot See) sadece 1 tanesinin lastFm'de en çok dinlenen ilk 15 Devics şarkısı arasında yer alması karşısında duyduğum tarif edilemez sevinç...

Alınacak Kitaplar Listesi

  1. Devrim Sevimay - Süreç & 29 Temmuz Sonrası Kürt Meselesi ve 27 Köşeyazarı
  2. Hüseyin Aygün - Dersim 1938 ve Zorunlu İskan
  3. Albert Camus - Yabancı
  4. Paulo Coelho - Kazanan Yalnızdır
  5. Altan Öymen - Öfkeli Yıllar
  6. Enver Aysever - Yaralısın Türkiye
  7. Soner Aydın - Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor
  8. Orhan Yeniaras - Atatürk'ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Kurtuluş Savaşı'nda Sol Hareketler

Battık ulan battık.

Nerede O Eski New Jersey ?




New Jersey Nets, dün gece Lakers'a mağlup olarak sezon başından beri oynadığı 17. maçı da kaybetti ve bu alandaki NBA rekorunu egale etti. Önümüzdeki maçları Dallas'la, rekoru tek başlarıan elde edecek gibiler. Çok eskielri bilmesem de, hatırladığım dönemlerde Jason Kidd'li, Richard Jefferson'lu, Vince Carter'lı kadrolarıyla oldukaç zevk veren bi takımlardı. 2 yıl üst üste NBA finali oynadılar hatta. Şimdiyse tek amaçları 2010 draftında ilk sırayı almak, tabi Minnesota'ya geçilirlerse.

29 Kasım 2009

LWCT'nin Zirve Yürüyüşü

An itibariyle Love Will Come Through, lastFm listemde 351. kez çalarak 5. sıraya yükseldi. Bugün rahatlıkla 3. sıraya gelecektir.

Flash Forward'daki Tanıdık Yüzler vol. 2ve3ve4




An itibariyle 7. bölüm de bitti ve bölüm sonunda bir tanıdık sima daha oltama düştü. Daha önce de sıkça görülmesine rağmen bu sefer daha belirgin bi sahnedeki görünce, Aaron'un kızı Tracy'nin, Supernatural'ın kötü Ruby'sinden (Genevieve Cortese) başkası olmadığını öğrenmiş olduk. İleriki bölümlerde daha çok görmek istiyoruz kendisini.

Ayrıca kaç bölümdür görüyorum da yazmayı unutuyorum. Yuva bozucu şerefsiz Lloyd Simcoe rolünde de Coupling'in -aksanına kurban olduğum- oyuncusu Steve'i (Jack Davenport) görüyoruz.

Yine bu yazıyı yazarken farkettim ki, esas oğlan Mark, Enemy At The Gates filmindeki Vassili'nin Tania'sına aşık komutan Danilov'un ta kendisi. (Tanıyacağımı biliyordum !)

Sayalım bakalım kaç yapmışlar: Olivia (Lost- Penny), Simon (Lost - Charlie), Maya (The O.C. - Theresa), Lloyd (Coupling - Steve), Tracy (Supernatural - Ruby), Mark (Enemy At The Gates - Danilov)

6'yı bulduk, dahasını isteriz.

Flash Forward'daki Tanıdık Yüzlere Devam




6. bölüm itibariyle, The O.C.'deki gizli favorim Theresa'yı da (Navi Rawat) Flash Forward'da görmüş oldum. Maya, rolüyle bir lezbiyeni canlandırıyor, bu bile hala kendini favorilerimden çıkarmış değil. Kendisini yakında (harhangi)bir başrolde görmek istiyoruz.

İpek Şenoğlu'nun Müzik Zevki

Türkiye'nin gelmiş geçmiş "tek" bayan tenisçisi olsa da (Hülya Avşar'dan sonra) çok az kişi tarafından takip edilen, takip edilmeyi bırak adı bile hiç duyulmayan (Evet sana diyorum) İpek Şenoğlu'nun lastFm hesabı varmış. Hatta arkadaşlık teklifimi bile kabul ett, artık İpek Şenoğlu ile arkadaşız. Canım arkadaşım benim. Neyse konuya dönersek lastFm'deki şu yazı zaten herşeyi anlatıyor: "Your musical compatibility with ipeksenoglu is High" Yani müzik zevkine güvenilebilirrrrr (=D) Neler dinliyormuş diye tek tek bakarsak, çoğunluğu yerli bir liste görüyoruz. Candan Erçetin ve Sezen Aksu tamam da, orada gördüğüm Gökhan Özen ve Ferhat Göçer hiç olmamış İpek Hanım. Yabancılarda da DreamTv sağolsun Amy Macdonald, Norah Jones ve Snow Patrol gibi isimler var. Aaah aaah sen benle bir tanışsan seni müzikal anlamda adam ederim; ama nerdeee...

Flash Forward

Daha başlamadan Lost etkisi yaratacak denen diziyi henüz bu bayram izlemeye başladım. Aynı yapımcılara sahip Lost'la birçok ortak yanı olan dizide şimdiye kadar 2 tane de Lost'tan oyuncu transferi görüldü. (Penny ve Çarli) Konu oldukça orjinal, hatta biraz fazla orjinal olmuş. Doğaüstünün sınırlarını ne kadar zorlayacaklar şimdiden merak etmeye başladım. (Supernatural, Lost, şimdi de Flash Forward; neye inanacağımızı şaşırdık) Ayrıca, benim cahilliğimden midir nedir, oyunculardan gözümün ısırdığı, "Oha şu adam/kadın" dediğim biri henüz çıkmadı; ama iğrenç sinema kültürümle söyleyebilirim ki "Çok iyi oynuyolar be !" Son olarak da Lost'çulardan beklenmeyen bir hamle, dizide muhteşem şarkıları çalıyor. İlk 3 bölümde birer şarkı benim keşif listeme eklendi bile. Ayrıca 3. bölümde Jeff Buckley de çaldı. Lost'un koskoca 5 sezonunda sadece 1 şarkı çalması (O da Washed Away !) nedeniyle bu diziden de keşif yapılası şarkıları beklemiyordum; ama çok iyi geldi. Ne de osla artık şarkı çalmayan diziler izliyoruz, nerede o eski The O.C., One Tree Hill günleri...

Günün Şarkısı: Trespassers William - Love is Blindness

Evet bu da oldu, Trespassers Williams kendi yaptıkları süper-depresif, öldürücü, +18 şarkılarla yetinmeyip, elalemin bunalım şarkılarını da coverlamaya başladı. (Gerçi bunu coverlayalı 2 yıla yakın olmuş.) Pek çokları için dünyanın en iyi grubu olsa da U2'yu pek sevmem (One hariç) ama bu şarkının sözleri, melodisi; keşke hiç kendileri söylemeyip direkt olarak "Al Anna-Lynne'cığım, tam senlik bi' şarkı yaptık." deselermiş, tam bir TW şarkısı. Düşük (çok düşük hatta temposuz) tempolu, vurucu sözlere sahip, neredeyse unplugged, yasalara göre geçerli bir intihar sebebi sayılabilecek tam bri "shoegaze". Rahatlıkla bir "I Know", "Love You More", "Anchor" etkisi yapabilen şarkıyı benim diyen tüm Tw fanları dinlemeli...Daha nice böyle şarkıları coverlamaları dileğiyle.

Bugün Parazitting

Bugün, bayram mayram denilmeden, marketten gerekli erzaklar alınıp tüm gün evde kendini dizi,film ve trespassers william'a bırakma günüdür. Önceliklerimiz en az 2 Flash Forward ve Supernatural'ın yeni bölümüni izlemek. Arda kalan zamanlarda da ölümüne tw !

(Yakında Facebook'da "ölümü trespassers williams'dan olacak olanlar" diye 1 grup açma niyetim var.)

22 Kasım 2009

Katy Perry - MTV Unplugged




Youtube'da Unplugged avına çıkarken Katy Perry'nin de 1 ay sonra Unplugged albümü çıkaracağı haberine rastladıktan sonra oldukça heyecanlanmıştım. Özellikle Thinking of You'nun akustik halini düşünmek bile harikaydı. Sonunda o gün geldi çattı, albüm çıkar çıkmaz torrente düştü ve büyük bir iştahla Thinking of You ile başladım. Yatana kadar dinlerim heralde düşüncesiyle açtığım şarkının bana attığı kazık çok büyük oldu. Hiç de hayal ettiğim gibi değildi. Yayıla yayıla söylemek yerine normal temposuyla söylese ne kadar da güzel olacaktı. Unplugged'dan çok konser havasında söylenmişti. Oysaki Unplugged'la Live aynı şey değildir, aynı şey olsa adı Live olurdu, yeni bir isim bulmazlardı. Unplugged demek gitar ağırlıklı, şarkının türü ne olursa olsun yavaş ve akustik söylemek demek, en azından benim için. Albümün başındaki ilk hayal kırıklığından sorna Waking Up in Vegas ve Ur So Gay'in başarılı yorumları dahi beni ikna edemedi. Katy Perry'nin Unplugged yapması için harbiden henüz erkenmiş !

Vicdan Azabı

Sınavı ciddiye almış, günler öncesinden çalışmaya başlamış, son gece ben kitabı açıp 5 dakika sonra sıkılıp kapatırken sayfalarca özet çıkarmış bir arkadaşımla aynı notu aldığım için cidden vicdanım rahat değil...

Supernatural 5x09 - The Real Ghostbusters




Bölümün adı kendini yine ele veriyor. Yine melek-şeytan savaşına yer yok. Bölümün en/tek güzel yanı uzun zamandır görmediğimiz hayalet avcılığına yer vermesi ve hayranı olduğum "vanish" sözcüğünü duymam. Tam oldukça gereksiz bir bölüm derken sölümün sonundaki Colt'la ilgili ipucu bir sonraki bölümü iple çekmemize neden oluyor.

12 Kasım 2009

Günün Şarkısı: She & Him - Please, Please, Please, Let Me Get What I Want

The Smiths kadar güzel söylemeseler de "her cover güzeldir" mantığı ve kendileri ile ilgili birkaç şey yazma isteğim yüzünden günün şarkısının bugünkü konuğu oldu bu uzun isimli şarkı. 500 Days of Summer'ın soundtrackinde yer alan (çalıp çalmadığını hatırlamıyorum) şarkı She&Him'in coverladığı birçok şarkıdan sadece biri. 2006 yılında -dünyanın bütün enlerine sahip- Zooey Deschanel ve M.Ward tarafından kurulan grup 2008 yılında Volume One adındaki ilk albümlerini çıkarmış. Why Do You Let Me Stay Here şarkısı Billboard'da 64. sıraya kadar çıkmış. Ayrıca grubun ikinci albümü Volume Two da önümüzdeki yıl piyasaya sürülecek. Şarkıdan hiç bahsetmedik, şunu söyleyim: Bırakın bu şarkıyı The Smiths söylesin.

Supernatural 5x08 - Changing Channels




Supernatural'ın kıyameti erteleme taktikleri devam ediyor. Geçen sezondan alıştığımız bir normal bir baba bölüm teorisine göre bu bölümün dolu dolu melek-şeytan savaşıyla alakalı olması lazımdı; ama bölüm bu beklentileri karşılayamadı. Başlangıcında daha önce 2 kere karşılaştıkları Trickster ile ilgili bir bölüm gibi gözükse de bölümün sonlarına doğru işi yine kıyamete bağladılar. Ayrıca bu bölüm Michael'dan sonra bir başka büyük melekle de tanıştık. Korkutmaktan çok güldürmeyi amaçlayan bölüm gösteriyor ki yapımcıların elinde konu kalmamış !

Not: Bunu saymayız 509'da melek-şeytan kapışması isteriz.

11 Kasım 2009

Günün Şarkısı: Neil Diamond - Love on the Rocks

Aslında 90 ve öncesinin şarkılarından hiç haz etmem. Bana çok basit ve etkisiz gelirler; ama JoyFm tipi vurucu ötesi aşk şarkıları yakalayınca da affetmem. Chuck'ın 2. sezonunda, Casey kafaları çekerken dinlediği Neil Diamond - Love on the Rocks şarkısı, çok rahat Tanju Okan - Hasret etkisi yaratabilir. Şarkı 1980 çıkışlı The Jazz Singer albümünde yer alıp hit listelerinde üst sıralarda kendine yer bulmuş.

Hemen ekleyelim, birçoğumuzun çocukluğu kahramanı Martı Jonathan Livingston filminin soundtrackleri de Neil Diamond'a aitmiş.

10 Kasım 2009

Ready - Go !

Bugün Spor Aşkı'nda izlediğim, bilek güreşi hocasından duydum, bilek güreşinde müsabakalar Ready...Go ! deyince başlıyormuş. Ben de bomboş geçen gündüzden sonra saat 9 çeyrek itibariyle yarınki vizeye çalışmaya nihayet başlıyorum.

İşin komiği, millet 9çeyrek a.m.'de başlarken, benim 9çeyrek p.m.'de başlamam. Bahanem hazır: "Vizeden kim kalmış !"

She...







Yukarıdaki filmle ilgili yazımda yavşayamadığım Zooey Deschanel'e içimi burada dökeceğim...

Yes Man'de ilk defa gördüğüm, hayranı olduğum, daha sonradan "Nasıl olsa unutrum" dediğim, ardından The Happening filminde tekrar gördüğüm, hayranlığımı daha da artırdığım, ondan sonra iyice takip etmeye başladığım son olarak da bu filmle beraber artık iyice "sapığı" olduğum Zooooooooeeeeeeeeyyyyyyyyyyyyyyyy...................

Bir blogda Sharapova için yazılan "Anladım yalanmış başka sevgiler" lafını dahi -kırocanca olmasına rağmen- Zooey için düşünüyorum, aptal hayran tavırlarına girip aşığııııııııımmmm yhaaa triplerine girmeyeceğim tabi ki, (içimden binlerce kez böyle bağırsam da) ama "hayranlık" çok yetersiz kalıyo duygularımı ifade etmeye.


Son olarak; Zooey'nin eşi, Death Cab'in tipsiz solisti Ben Gibbard için: "YOU LUCKY SON OF A BITCH"

500 Days of Summer




2 ayrı arkadaş grubum sağolsunlar, uzun süredir beklediğim bu filmi sinemada izleyemedim, kaderde bu filmi vlc player'da sabah 11de izlemek de varmış. Bunun tek iyi yanı bazı sahnelerde filmi durdurup doya doya Zooey'mi izleyebilmem...

"Genç adam, genç kızla tanışır.. Erkek aşık olur.. Kız aşık olmaz...Gerçek aşkın varlığına inanmayan bir kadınla (Deschanel), ona aşık olan genç adamın (Gordon-Levitt) sıradışı, romantik ve komik hikayesi." Filmin bu şekilde özetlenmesi bakan çoğu kişi, filmi klasik bir sonla biten, klişe bir aşk filmi sanabilir; ama filmin başındaki "Bu bir aşk filmi değildir." uyarısıyla itibaren, olağandışı bir filmde olduğunuzu anlamaya başlıyorsunuz. Filmde sık sık gördüğümüz lostvari flashback ve flashforwardlar filmin orjinalliğini artıran en büyük etkendi. Adındna da anlaşılacağı üzere, Tom ve Summer'ın hikayesinin 500 günün bazen ileri, bazen geri giderek çok eğlenceli bir şekilde izliyoruz. Ayrıca Tom'un12-13 yaşlarındaki bir arkadaşından aşk konusunda akıl alması da filme daha bir sevecenlik katıyor. İddialı bir soundtracke sahip olan filmde, sık sık çok hoş şarkılar da duyuyoruz. Ayrıca, Zooey Deschanel'in filmdeki karaokede söylediği Nancy Sinatra'nın "Sugar Town" şarkısı da albümde bonus track olarak yerini almış, tabi ki Zooey'nin sesinden. Son olarak, filmin sonu hiç de beklendiği gibi değil, sadece şunu söyleyelim bazen sonbahar (Autumn), yazdan(Summer) daha sıcak olabilir.

İtina ile Tüyap'a Gitmeme Bahanesi Bulunur

Her yıl Ekim - Kasım civarı düzenlenen (tamamen sallıyorum) Türkiye'nin en büyük kitap fuarına 5 yıldır gitmemeyi başarıyorum. ilk 3 yılı hatırlamasam da son 2 yılın bahaneleri dün gibi aklımda. Geçen yıl fuara birkaç ay kala yana yana "Oğlum bu yıl fuara 2-3 gün gitmeyi düşünüyorum, alacağım tonla kitap var. Belki imza günlerine bile katılırım lan !" şeklinde gezerken fuar yaklaştıkça çok ustaca kıvırmayı başardım. Malum, ekonomik krizin pençesindeyiz, hangi birimizi vurmadı ki bu kriz. Ben de buna sığınarak (tamamen yalan) "Şimdi gidersem kendimi tutamam bir sürü kitap alırım (yalaaan), en iyisi bu yıl pas geçeyim, seneye para biriktirir giderim." bahanesiyle vicdanımı rahatlatıp geçen yılı pas geçmiştim. Bu yıl da benzer bir şekilde, sene içinde hangi kitapçıya gitsem "Şimdi almayım, fuarda daha da ucuzlar toptan alırım tüm istediğim kitapları." palavrasını 2-3 ay sürdürüp nihayet Ekim sonu geldiğinde "Hassiktir fuar vizelerle çakışıyor, tühhh" (Sen çok yaşa iü yönetimi) şeklinde bu yıl da vicdanımı rahatlatmayı başarım. Seneye Allah kerim !

Vizeye 1 Gün Kala

Yarın Pure Theory of International Trade adına sahip Allah'ın belası bir dersin vizesi var. Vizeden 1 gün önce tüm gün evde boşsanız haliyle çalışmanız gerekir ki saat 5 olmuş daha kapak açmadım. Önce Zooooooeeeeeeeey'ciğimin filmini izledim, 1 saat falan ona hayran kaldım. Sonra Haftanın Renkleri ve Spor Aşkı'nın tekrarını izledim. Arada gaza gelip 1 tane de NBA08 maçı yaptım. Sanki yarın sınavda bunlardan soracaklar. Neyse daha sabaha 14 saat var, umutları tüketmeyelim !

9 Kasım 2009

Ali Usta @ Eminönü

Eminönü tramvay duraklarını geçince büyük meydandan içeri kaptırıyorsunuz. Ordan sonra ise herhangi bir esnafa "Burada bi' çiğköfteci Ali Usta varmış tarif eder misin?" diye sorup dükkanı buluyorsunuz. 4 yıldır sürekli bu lanet Eminönü'ne gidip gelmeme rağmen ancak geçen yıl keşfedebildim bu madeni. Oldukça ara bi' sokakta faaliyet veren Ali Usta meğersem yıllardır bırakın Eminönü'nü tüm İstanbul'a çiğköfte sağlıyormuş da haberim yokmuş. Bu yazdıkalarımdan çiğköftenin çok lezzetli olduğu anlaşılıyor olabilir; ama tam tersi, en kibar tabirle: "bok gibi" Peki neden Ali Usta? Öncelikel koca bir dürüm ve koca bir ayran sadece 2,5 TL. Daha önemlisi ise Ali ustamızın muhabbeti, takılmaları, bağırması vs. Mesela, sıra beklerken (evet en az 10 kişilik sıra var ne zaman gitsem) canımız çekmesin diye herkesin eline bir tutam çiğköfte tutuşturması, size "Apo, Maho, Sado" tipinde isimler takması, NBA muhabbeti (!) yapması gitmek için yeterli sebepler. İstanbul'da oturan herkes mutlaka bir defa gitmeli, çiğköfte sevsin sevmesin...


Gelelim başlık içinde başlığa: Nedir bu Ali Usta çılgınlığı ? Neden dürümcü olsun, çiğköfteci olsun, pideci olsun, usta olduğunu zanneden herkesin adı Ali ? Başlı başına bir tez konusu.

Monetary Economics Faciası

2009-2010 sezonu vizelerinin açılış maçında karşılaştığımız Monetary Economics dersinin esefle amına koyayim ! Oysa ki ne umutlarla girmiştim sınava. Terminolojimi hiçe sayarak "Amaç 70" demiştim. Ama gel gör ki 40 puan değerindeki aptal ötesi 2. kısım tüm planları alt üst etti. Ulan kitaptaki tüm formülelr sorulru mu ! Hadi sorulur da öyle "şu formülü yaz..." şeklinde mi !


Ama moral bozmak yok, boktan soru tarzını öğrendiğimiz dersin finalinde görüşmek üzere.

4 Kasım 2009

Günlerin Getirdiği




Mirgün Cabas ve Hakkı Devrim üçüncü programlarıyla ekranda. Bu akşam 20:00'de NTV'de. Kaçmaz...

Çalış Çocuğum Çalış

Önümüzdeki 1 günlük kalkınma planına göre bugün Pure Theory'nin 4. chapter'ının ilk taramasını yapıyorum. Ardından chapter 3 ve 4'ün en az birinin ikinci taramasını yapıp özet çıkartıyorum ve salı gününe kadar bir daha pure theory kitabını açmıyorum. Bunları yaparken fm oynamak da serbest !

3 Kasım 2009

Günün Şarkısı: Honeyhoney - David

Dream TV sağolsun, "Little Toy Gun" klibini göstere göstere Honeyhoney'yi ülkemizde ünlü etmeyi başardı. Öyle k, lastfmde benzer sanatçılar kısmında türk gruplar çıkmakta. Grubun bir wiki sayfasının bile olmayışı da gösteriyor ki, ABD'den sonra sanırım en çok dinlendikleri ülke Türkiye, bu da konser içni gelme ihtimallerini güçlendiriyor. Şarkıya gelirsek, "song titles with male names" sınıfa girdiği için zaten yoruma avantajlı başlıyor. David de kendi içerisinde kısa da olsa bir hikaye anlatan şarkılardan. Müzik genelde hafif akustikimsi gidiyor, zaten şarkı albümdeki sayılı duygusal şarkılardan. Şarkının sözleri, David'e, arkadaşı tarafından duyulan ve karşılık alınamayan bir aşkı anlatıyor. Şarkının sonlarına doğru da artık kızımız arkadaş olmaktan bıkıyor.


Çok fazla olmasa da bunalım öğeler barındıran, dinlerken sıkmayan hatta kısalığı yüzünden tadını damağımızda bırakan Honeyhoney - David, ne yazık ki grubun tüm şarkıları gibi hakettiği ilgiyi pek görebilmiş değil...

Yarın Yarın

Bugün hep evdeydim. Yarısına geldiğim Pure Theory'yi bugün bitiririm diyordum. Ama onun yerine önce Yazı İşleri'ni, sonra Haftanın Renkleri'ni izledim. Baktım saat 2ye geliyo, spn'nin yeni bölümü de inmiş dayanamadım onu da izledim, saat oldu 3. Kafama esti buraya bişeyler çiziktirdim derken saati 4 ettim. Ben pure kitabına bakıyordum, o da bana. Yarın görüşmek üzere sözleştik.

Batak Muhabbetleri




Kupaya kafadanım.

Karomuz çok iyiymiş be hacı.
Koz 8.
Koz temiz.
Sinek gelme adam çakıyo.

Tertemiz.

Düş bakalım papazı.

10'umuz iş yaptı.

Maça gel.

Koz çek.

Hassiktir battık.

Hepsi bizim.
Çiz.

7'yi geçemiyor musun.
Bana bi oralet !

Sinekten veriyoruz hacı.

Koza çakıyorum.

Kupa gel çakışsınlar.

Fix/piç kağıt.

...

...

...

Bitmez.

"Taraf" Olmak




Taraf gazetesi, kendine has "değişik" haberlerinden/iddialarından birinde son olarak NTV'yi hedef almış ve savcılık kayıtlarına dayandırarak helikopter kazasıyla hayatını kaybeden eski BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun, helikopteri düşmeden NTV'den defalarca arandığını ve kazaya bunun sebep olduğunu ileri sürmüştü. Ertesi gün bu aramaları yapan Mirgün Cabas, canlı yayında Ruşen Çakır'la beraber bu iddialara yanıt vermiş ve aramaları helikopter düştü haberi geldikten sonra yaptıklarını söylemişlerdi. Buna ek olarak cep telefonuyla helikopter düşmesinin bir alakası olmadığı ile ilgili uzman yorumlarına yer vermişlerdi. Taraf ise ertesi gün de bu iddiaların peşini bırakmadı ve Mirgün Cabas'ın aramaları kabul etmesini bir çeşit itiraf olarak gösterdi. NTV'nin buna yanıtı ise yine bilimsel ve üstürupluydu. Taraf'ın yaptığı korkunç hatayı da gözler önüne sermişti. Savcılık kayıtlarıan bakıldığında NTV'nin yaptığı aramalar Türkiye saatiyle 16:30 civarıydı, yani helikopterin düşüşünden çok sonra, Taraf gazetesinin manşetinde bahsettiği arama kaydı ise 14:30 civarlarıydı. Taraf, kayıtları GMT farkını görememiş ve NTV ile Mirgün Cabas'ı "suikast" ile suçlamıştı. Artık bu kadar kanıttan sonra ilk zamanlar haberinin arkasında duran Ahmet Altan, göstermelik de olsa bir özür yazısı yazmış ve olay kapanmıştı.
Ta ki düne kadar...CNN Türk'te yayınlanan Tecrübe Konuşuyor programına katılan Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan ve yardımcısı Yasemin Çongar alevi sönen tartışmalar hakkında tekrar yorum yapıp açıkça diledikleri özrün göstermelik olduğunu belirttiler ve "aslıdna çok da haksız değiliz" diyecek kadar ielri gittiler. Buna NTV'ni reaksiyonu ise dava açmak şeklinde gelişti. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en seviyeli, en dürüst, en "tarafsız", en başarılı kanalı olan bugüne kadar kimseyle problemi olmayan NTV kanalı'na Taraf'ın bu çamurları, hatta Ruşen Çakır'ın deyimiyle "kalleşliğini" anlamak gerçekten çok zor. Bugüne kadar yaptığı haberler, gündeme getirdiği sanal tartışmalar, orduyu yıpratma girişimleri çoğu çevre tarafından destek görmeyen Taraf, bu defa sert kayaya çarptı. GMT farkını görmeden meslektaşlarını katillikle suçlamak, helikopteri cep telefonu aramaları düşürdü gibi hiçbir bilimsel mantıkla örtüşmeyen komik iddialar ortaya atmak ve üstüne üstlük hatasını kabul etmeyip üste çıkmaya çalışan bu zihniyet artık daha fazla gazetecilik hayatını sürdürmemelidir. Ahmet Altan asıl işi olan kitap yazarlığına, Alkım Yayınları da kitap satışına dönüp anlamadıkları gazetecilikten ellerini çekmeli ve başta "iki genç gazeteci" diye hitap ettiği Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır olmak üzere önce NTV, daha sorna da tüm kamuoyundan okkalı bir özür dileyip biz bu işi beceremiyoruz demeyi bilmelidirler.


Son olarak bir çift söz de diğer basın yayın organlarına. Meslektaşlarının maruz kaldığı bu çirkin saldırıya karşı birkaç cılız yazı dışında hiçbir destek vermemesi, olayın üzerine gitmemesi, hatta Hasan Cemal ve Cengiz Çandar'ın yaptığı gibi olayı yeniden gündeme getirmesi de Taraf'ın hareketleri kadar düşündürücü. Bazen "taraf" olmak gerek...

Supernatural 5x07 - The Curios Case of Dean Winchester




Başlıktan da anlaşılacağı üzere Benjamin Button filmine oldukça "doğaüstü" atıflar yapan bir bölümdü. Bölümde, çoğu spn hayranının iple çektiği "kıyamete geri sayımdan" ise hiç bahsedilmedi; ama biz spn hayranları geçen sezondan beri bir bölüm "normal avlar" bir bölüm "büyük avlar" (kıyamet, lilth vs.) stiline alışığız. Hep kıyamete yönelmek olmaz, kıyamet konusu işlenmeden, sarı-gözlü iblisi avlarken karşılaşın avlardaki duygusal öğeleri de özlemiyor değiliz. Bölümde kıyamete değinilmeyince doğal olarak melek arkadaşlarımızdan hiçbiri gözükmedi. 

Adına kanılarak Dean odaklı bir bölüm olduğu sanılabilir; ama hiç tartışmasız bölümün kahramın, günü kurtaran Sam'di. Bölümde sık sık Dean - Bobby atışmasının olduğunu ve bölümün poker hastalarını ayrıca cezbedeceğini de ekleyelim. Ayrıca her bölüm sonu alıştığımız Dean - Sam duygusal diyaloglarının yerini bu bölümde Dean - Bobby diyalogları almış. Bir dahaki bölüm daha fazla melek/iblis görmek dileğiyle...

How I Met Your Mother 5x05 | Barney'nin Kanada Esprileri





Barney, bardakilere hitaben:

Barney: Social Expriment ! USA, USA, USA (Tüm bar tezahürata katılır)

Robin: Okay, okay. You know what, What does that even prove, okay? You chant anything, people will join in. Canada, Canada, Can... (Kimse katılmaz) Okay, they won't chant anything.

Barney: Shrimp fried rice, Shrimp fried rice, Shrimp fried rice... (Herkes katılır)


*****


Robin bir Kanada barında karıştığı kavga sonucu ABD vatandaşlığına geçmezse sınır dışı edilmekle karşı karşıya kalmıştır ve vatandaşlık testine girecektir.


Barney: But you know, it's not going to be easy, this test. It's not like the Canadian citizenship test.

Robin: How do you know the Canadian test is easy?

Barney: It's Canada. Question one: Do you want to be Canadian? Question two: Really?


*****


Kanada'da bir kahve dükkanında ayağa kalkarak:

Barney: Attention, Canada! I am Barney from America. And I'm here to fix your backward-ass country. Number one: get real money. Don't know what board game this came from, but it's a "jhoke." Number two and this is the biggie. Quit letting awesome chicks like Robin Scherbatsky get away because, guess what? You don't want her? I'm planting my flag in her if you know what I mean, which you probably don't, and getting her the hell out of here. You may now return to being pointless.

Günün Şarkısı: The Killers - Mr. Brightside (Akustik)

Akustik olan herşey güzeldir mantığına bakarsak zaten şarkı ordan yırtıyor, ayrıca akustiği orjinalinden daha güzel sınıfına da girince geriye söylenecek pek fazla bir şey de kalmıyor. Bunun sebebi solistin akustiğinde şarkıyı koşturarak söylemesi midir ya da vurucu sözlerin daha iyi anlaşılması mıdır nedir bilinmez; ama orjinal halinden çok daha etkileyici olduğu kesin. Akustik olduğundan pek fazla müziği üzerinde durulmayacağından direkt şarkıyı şarkı yapan o sözlere geçelim. Öncelikle kendi içinde küçük bir hikaye anlatmaya çalışması, devamlılığı olması en büyük artısı. Bunun dşındaki en dikakt çekici kısmıysa feci derecedeki bir kıskançlığı anlatması. Hatta kıskançlığı denizin içindeki binlerce azize benzetiyor. Bence, bu kıskançlığın şizofrenik ya da gerçek olup olmadığı da dinleyicilerin yorumuna bırakılmış. Son olarak mümkünse yolda tempolu yürürken dinlenilmesi gerekn bir şarkı, fezi gazlıyor insanı !



The Killers - Mr. Brightside (Acoustic)

2 Kasım 2009

U2 360º Tour Biletleri Satışta





22 Grammy ödüllü, 12 stüdyo albümüne sahip 1976'dan günümüze hala popülerliğini koruyan İrlandalı rock grubu U2 nihayet Türkiye'de...Aslıdna bu haber birkaç hafta önce kesinleşmişti, bugünün asıl önemi ise biletlerin satışa çıkması. Türkiye'deki en büyük konser olması planlanan etkinlik aynı zamanda, Olimpiyat Stadı'nın sadece İBB'nin maçlarına özel olmadığını da kanıtlamaya çalışacak ! Türkiye'nin görüp görebileceği en mükemmel sahne şovunu vadeden konserin bir başka özelliği de aşırı U2 hayranı olmayıp yine de o ambiyansı yaşamak isteyenleri cezbediyor. Daha önceki konserlerinde, "baba grup" olarak bile Türkiye'ye gelmelerini iple çektiğimiz, Muse, Black Eyed Peas, Kaiser Chiefs, Snow Patrol, Elbow ve Glasvegas gibi ünlü grupların U2'nun alt grubu olarak çıktıkları düşünülecek olursa, 6 Eylül'de orada olmak artık bir zorunluluk haline gelecek gibi. Alt grubun yakıdna açıklanacağı konserin organizasyonun da İKSV'nin de olduğunu hatırlatalım. 550 TL'den satışa sunulan "Red Zone" biletlerinin ilk gün tükendiği konserin bilet fiyatları şöyle:
1. Kategori 375,00 TL
2. Kategori 300,00 TL
3. Kategori 225,00 TL
4. Kategori 175,00 TL
5. Kategori 125,00 TL
Saha İçi-Ayakta 100,00 TL
6. Kategori 75,00 TL
7. Kategori 50,00 TL

1 Kasım 2009

Kayserililerin Mehmet Topuz'a Olan Vefa Borcu




Mehmet Topuz'un transferi, geçtiğimiz yaz Türk spor basınını en çok meşgul eden konuydu hiç şüphesiz. Beşiktaş forması giymesi, demeçleri, Aziz Yıldırım'ın Kayseri çıkarması ve sonunda Fenerbahçe'ye attığı imza. Snuçta en kazançlı çıkan taraf 9 milyon Euro ve Gökhan Emreciksin'i alan Kayserispor oldu. Bundan 2 yıl önce de Galatasaray Mehmet Topuz'u çok istemiş, ama Kayseri yönetiminin tavrı ve Mehmet Topuz'un da sesini çıkarmaması sonucu bu transfer gerçekleşmemişti. O yıl sözleşmesini uzatan ve kaptanlığı alan Mehmet, transferin bir diğer gözde ismi Gökhan Ünal'ın aksine bir sonraki yıl da kulübünde kalmayı seçmiştir ve dediğimiz gibi bu yıl başında kulübüne rekor derecede para kazandırarak Fenerbahçe'ye transfer olmuştur. Böyle bir futbolcunun, eski takımıyla oynayacağı ilk deplasman maçında, birçok insan pozitif bir tepki alacağını düşünür, çünkü kulübüne yaptıkları ve tavrı ortada; ama o, futboldan anladığını her maç o muhteşem stadlarını tam dolurarak gösteren (!) Kayseri taraftarı, eski vefakar kaptanını vefasızlığın en büyüğünü yaparak ıslıkladı. Bunun sebebi ne olabilir acaba ? Mehmet'in kulüpten ayrılarak kendilerine ihanet ettiklerini düşünüyor olsalar gerek ki bunun saçma bir düşünce olduğunu aklı başında herkes kabul eder. Gerçi maçın başındaki o ıslıklama, ileriki dakikalarda hızını kesti. Kayseri taraftarı mı akıllandı, yoksa Mehmet'e fazla top gelmediği için mi öyle gözüktü orasını bilemeyeceğim; ama aklımda şu soru yok değil: İkinci yarıda Mehmet'in direkten dönen o topu gol olsaydı o "taraftarın" tepkisi acaba ne kadar ileri giderdi ? Çoğu spor yazarı Kadir Has Stadı yapıldıktan sonra, şehrin bu stadı haketmediğini, tam anlamıyla futbol şehri olmadığını söylemişlerdi. Meğer çok haklılarmış, bırakın futbol şehri olmayı, içerisinde 'vefa' ilçesini de barındıramıyorlamış.

Günün Şarkısı: Frightened Rabbit - The Twist

Dizilerde çalan her şarkı güzeldir mantığı her geçen gün kendini kanıtlamaya devam ediyor. Yapımcısı olduğu dizilere muhteşem müzikler seçmekle ünlü Josh Schwartz imzalı Chuck'ın ikinci sezon 7. bölüm finalinde çalan İskoç indie grubu Frightened Rabbit'in Twist şarkısı da bu kervana katılanlardan. Tarzı ne sorusuna tam olarak cevap veremeyecek şarkı, aynı zamanda grubun genelde oluşturduğu şarkıalrın karakteristik özelliklerini içinde barındırıyor. Adeta metin halindeki upuzun sözler, her zaman ön planda olan müzik, sürekli hareketlilik bunlardan birkaçı. Aslında bu tip şarkıalrı pek sevmem; ama çaldığı sahneden midir nedir, bu şarkı favorilerim arasındaki yerini çoktan aldı...


<<<
The loose tie with, the loose limp wrists
Lift your dress enough to show me those shins
Let your hair stick to your forehead

Did you blush then when our hips touched?
I can't tell, you're already red
Am i right? you give me the signs
Is that pink mist or just lit dry ice

You twist and whisper the wrong name
I don't care nor do my ears
Twist yourself around me
I need company I need human heat
I need human heat

Lets pretend I'm attractive and then
You won't mind, you can twist for a while
It's the night, I can be who you like
And I'll quietly leave before it gets light

So twist and whisper the wrong name
I don't care nor do my ears
Twist yourself around me
I need company i need human heat
I need human heat

I need human heat
(extrasupervery...)
I need human heat
I need human heat
I need--

Twist and whisper the right name
I'm David, please
The twist is that you're just like me
You need company, you need human heat
You need human heat >>>


The Twist

Mika Bile Dinlenebilirmiş 'Meğersem'


Mika için kafamda oluşmuş olan "ibne, gırgır, geyik, gereksiz" insan modeli yavaş yavaş siliniyor. Gossip Girl'de çalan harika şarkısı Happy Ending ile tanıdığım Mika'ya daha sonra gerek izlediğim klipleri, gerekse ilk 10 saniyesini dinleyip kapattığım şarkıları yüzünden "Bu ibneden bir şey olmaz" damgasını vurmuş biri olarak şimdilerde yavaş yavaş farkettiğim kıyıda köşede kalmış harika şarkıları sayesinde hayranlık duymaya başladım. 2007 çıkışlı ilk albümünden dinlediğim biri zaten Happy Ending olan 3 şarkı da hiç kafamdaki "Mika" tarzı şarkılar değildi. Happy Ending'in arkasına sıkıştırılmış "Over My Shoulder" tipik bir piayno şarkısı, gayet hoş; ama asıl bomba şarkı 6 numaradaki "Any Other World". Piyano ile kemanın muhteşem uyumu şarkının her sayesinde hissedilebiliyor. Çok vurucu olmasa da anlamlı sözlere sahip, Mika'nın vokali de çok başarılı. Bu 3 şarkı dışında Mika'nın son albümünden dinlediğim "I See You" şarkısı ise tartışmasız en iyi Mika şarkısı...Gerek sözleri, gerek harika piyano tonları, gerek Mika'nın inceliğin sınırlarını zorlayan sesi muhteşem bir uyumda birleşmiş ve bu şarkıyı oluşturmuş. Artık bu kadar güzel şarkı, albümün diğer şarkılarını dinlemek için yeter de artar bir sebep olsa gerek...


Happy Ending
Any Other World
I See You
Over My Shoulder

Şarkı Avı - 1

Yaklaşık 40 dakika sonra, elimde kahvem, perdeyi çekip dışarıdaki yağmuru ve kasvetli havaya görecek şekilde bilgisayarın başına oturup limewire, lastfm, şarkı sözü siteleri ve İpekl'le beraber şarkı keşfetme avına çıkacağız. Nezamandır şarkı keşfedemiyorum, hep sağdan soldan yollananlar ve arşivimde saklanmışlarla idare ediyordum. Çok iyi gelecek bu aktivite.

Fuck, Shit, Damn Diyebilmek




4 Ekim Pazar, Ankaragücü - Galatasaray maçı, Galatasaray duran top kullanıyor, Ediz ve Baros hafiten itişiyorlar, ardından pozisyonun tekrarında aralarında geçen "tek taraflı" diyaloğu rahatlıkla görebiliyoruz. Ankaragücü'nün, Ankaraspor'dan "transferi" Ediz Bahtiyaroğlu, Galatasaray'ın Çek oyuncusu Milan Baros'a dönüp: "Ne var lan ?! Ne var lan ?!" diyor...
25 Ekim Pazar, Fenerbahçe - Galatasaray maçı, maçtan önce ısınırken çıkan olaylardan hemen önce Arda, Cristian'a: "Adam ol ! Adam ol !" diyor... 25 Ekim Pazar, Fenerbahçe Galatatasaray maçı, Gökhan Gönül ile Elano olayın kahramanları. Gökhan, Elano'nun boynunu tutup "N'apıyorsun ya ?!" diyor...


Ediz 23, Arda 22, Gökhan da 24 yaşında. Belli ki bu üç futbolcumuz da erken yaşta altyapılarda başladıkları futbol hayatları yüzünden eğitimlerini tam olarak sürdürememişler. Bu doğaldır, profosyonel sporcu, özellikle futbolcu, olmak için birşeylerden feragat etmek gerekebilir; ama be kardeşim hiç mi yabancı dizi, film falan seyretmiyorsunuz ? İnsanda en azından kulak aşinalığı olur "Fuck, damn, shit" falan deyin bari de derdinizi karşıdaki yabancıya anlatın. Günümüzde yurt içinde oynasın oynamasın her futbolcunun dil bilme gerekliliğinden bahsetmiyorum bile. Teknoloji çağında, kendileri hakkında sağlıklı haber verebilecek kişisel siteleri olmamasından da bahsetmiyorum. (Gökhan'ın hiçbir açıklama ve haberinin yer almadığı bir web sitesi var, Arda'nın birçok fan sitesi var resmisini bulamadım, Ediz'in ise sadece wiki'de sayfası var...)



Ediz'in, Arda'nın, Gökhan'ın başarılı futbollarına bu görüntüler yakışmıyor. Artık sadece futbolcu değil, birer ikon haline geldiklerinin farkına varmalı ve kendilerini daha fazla rezil etmemelidirler. Gerek Kadıköy'de, gerek Şişli'de gerek de Ankara'da belediyelerin açtığı dil kursları var, tavsiye ederim, hem de ücretsiz...

31 Ekim 2009

Günün Şarkısı: R.E.M. - I'll Take The Rain




Mümkünse yağmur altında, yemiyorsa dışarda yağmur yağarken pencere kenarında dinlenilmesi gereken bir şarkı..."Kemikten" REM hayranı olmayanların da bayılacağı, duygu yüklü, vurucu sözlere sahip olan bu şarkı grubun 2001 çıkışlı "Reveal" albümünde yer almıştır. Şarkının kendisi de akustik olsa da daha sonradan MTV Unplugged konserinde söylenen versiyonu orjinalinden daha etkileyici ve şarkıya daha uygun gibi geliyor bana.


<<< the rain came down
the rain came down on me.

the wind blew strong
the summer song
fades to memory

I knew you when
I loved you then
the summer's young and helpless.

you laid me bare
you marked me there
the promises we made.

I used to think
as birds take wing
they sing through life so why can't we?
if you cling to this
and claim your best
if this is what you're offering
I'll take the rain
I'll take the rain


the nighttime creases
summer schemes
and stretches out to stay.
the sun shines down
you came around
you love easy days.

but now the sun,
the winter's come.
I wanted just to say
that if I hold
I'd hope you'd fold
open up inside, inside of me.

I used to think
as birds take wing
they sing through life so why can't we?
if you cling to this
and claim your best
If this is what you're offering
I'll take the rain
I'll take the rain


this winter song
I'll sing along
I've searched its still refrain
I'll walk alone
I've given this, take wing
celebrate the rain.

I used to think
as birds take wing
they sing through life so why can't we?
if you cling to this
and claim your best
If this is what you're offering
I'll take the rain
I'll take the rain
I'll take the rain. >>>

Youtube

30 Ekim 2009

Mülakatta Yapılmaması Gereken Şeylerden Biri

Karşınızdaki işe alım uzmanı size "Neden insan kaynakları?" diye sorarsa, sakın ha "Çünkü, genelde bayanlar çalışıyor ben de bayan muhabbetlerini severim, daha seviyeli oluyorlar, daha zevkli geçiyor zaman. Mesela erkek arkadaşlarımla takılırken -heyt höyt- şeklindeki muhabbetlere kız arkadaşım ve arkadaşlarıyla takılırken maruz kalmıyorum. "tipinden bir cevap vermeyin.

Twitter




Çoğu kişinin "sadece 140 karakterle sınırlı -durumunu- yazabiliyorsun" dediği ve haklı olduğu Twitter çılgınlığı gitgide büyüyor. Yerli - yabancı birçok ünlünün de twitter hesabı olmasınınsa bunda payı çok büyük. Zaten -anti-Twittercıların- 140 karakterlik durumu kimsenin umrunda değil, yazmanıza gerek yok ama sırf ünlülerin birbirleriyle sürekli yazışmasını takip etmek için bile Twitter hesabı alınır ! Ahmet Hakan'ın ona buna laf sokması, Nil'in sürekli lalalala tipinde birşeyler yazması, Oray Eğin'in köpeğine online yas tutulması ve daha çok uzatabileceğim bu "ilginç" muhabbetlerden mahrum kalmayın, Twitter edinin.

İkinci 70ler-80ler Türk Pop Müziği Akımı




Issız Adam’la başlayan “eski” Türk popuna olan ilgi, ilk zamanlardaki hızını kaybetse de yoluna devam ediyor. Anlamazsın, Bana Yalan Söylediler gibi şarkıları adeta yeniden ünlü eden Çağan Irmak’ın Issız Adam’ından sonra yönetmenliğini Aydın Bulut’un yaptığı, oyuncuları arasında Issız Adam’ın “Ada”sı Melis Birkan, yeşilçamın favori oyuncularından Hale Soygazi ve Salih Güney’in de yer aldığı, izleyenlere Hatırla Sevgili vol.2 izlenimi veren Show TV’nin yeni dizisi “Bu Kalp Seni Unutur mu ?” da gerek filmin anlattığı yıllar gerek de sahnelerdeki duygu yoğunluklarına çok uyacak bir şekilde 70ler ve 80lerin şarkılarına sıkça yer verecek gibi. Dizinin ilk bölümündeki, sahneyle son derece uyumlu, Banu’nun “Ölsem de Bir Kalsam da Bir” şarkısı adeta gönülleri fethetti. 1979 çıkışlı bir 45lik olan şarkı, yakın zamanda Deniz Seki ve Zuhal Olcay tarafından da seslendirilmişti. Vurucu sözleri ve tipik 70ler – 80ler melodisiyle, hiç kuşkusuz her türden müzik dinleyicisine hitap eden şarkı, bizlere ileriki bölümlerde çalması muhtemel benzer enfes şarkıların da habercisi.

Youtube


21'inden Sonra Blog Açmak

........................................

Günün Şarkısı: Jason Mraz - Bella Luna




2005 çıkışlı 1 şarkıyı 2009'un sonlarına doğru keşfetmek ne kadar sinir bozucu olsa da bardağın dolu tarafına bakarak bu şarkıyı dinleyebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum ! Girişiyle harika 1 şarkı olduğunu haber veriyor bizlere Bella Luna. Jason MrAz şarkının bazı kısımlarıdna adeta ağlıyor, çok duygulu söylüyor. Zaten şarkının şiiri andıran vurucu sözleri de ancak böyle güzel söylenebilirdi. "Bella - Beautiful - Luna - Moon" sözleri ancak bu kadar uyumlu biçimde kullanılabilir. Zaten içinde "dişi" ismi geçen hangi şarkı kötü ki ?

Bu şarkıyı elimde içkim, serin bi akşamda, yoğun ayışığının altında, kumsalda dikilip çıplak ayaklarıma su değerken dinlemek daha hoş olmaz mıydı ? Bir Bella Luna'nız olsun ya da olmasın...

Mystery the moon
A hole in the sky
A supernatural nightlight
So full but often right
A pair of eyes a closing one
A chosen child in golden sun
A marble dog that chases cars
To farthest reaches of the beach and far beyond into the swimming sea of stars

The cosmic fish they love to kiss
They're giving birth to constellations
No riffs and oh no reservation
If they should fall you get a wish or dedication
May I suggest you get the best
For nothing less than you and I
Let's take a chance as this romance is rising over before we lose the lighting
Oh bella bella please
Bella you beautiful luna
Oh bella do what you do
Do do do do do

You are an illuminating anchor
Of leagues to infinite number
Of crashing waves and breaking thunder
Tiding the ebb and flows of hunger
You're dancing naked there for me
You expose all memory
You make the most of boundary
You're the ghost of royalty imposing love
You are the queen and king combining everything
Intertwining like a ring around the finger, of a girl
I'm just a singer, you're the world
All I can bring ya
Is the language of a lover
Bella luna, my beautiful beautiful moon
How you swoon me like no other

May I suggest you get the best
Of your wish may I insist
That no contest for little you or smaller I
A larger chance yet, but all them may lie
On the rise, on the brink of our lives
Bella please
Bella you beautiful luna
Oh bella do what you do
Bella luna
My beautiful beautiful moon
How you swoon me like no other, oh oh oh

Şarkıyı Youtube'dan dinlemek için <<>>

Arda'ya Sahip Çıkmak




Ülke olarak yaptığımız en büyük hatalardan birine şu sıralar Arda Turan maruz kalıyor. Başarıda göklere çıkarıp abarttığımız değerleri, başarısız olduğu anlarda yerin dibine sokmak bizler için çok kolay.

Arda Turan'ı nasıl tanımlarsınız ? 17 yaşında A takıma çıkmış, 4 yıldır Galatasaray'ın her sezon en önemli 3 oyuncusundan biri olmuş, yürüyerek adam çalımlayan, milimetrik paslar atan, üstüne üstlük koşup mücadele eden, Türk futbolunun yıllardır beklediği yıldız adayı, şu sıralar Avrupa vitrinine sunacağımız yegane değerimiz. Peki biz bu değere hakettiği "değeri" verebiliyor muyuz ? Hayır ! Öyle olmasaydı Arda, "Yabancı bir futbolcu olsam şu an çok daha iyi yerlerde olurdum." der miydi ? Arda'nın yakasını bırakmamız lazım ki rahat rahat futbol oynasın. Önce sevgilisiyle çekilmiş fotoğraflarını yayınladılar. Bundan doğalı var mı ! Diğer yıldız adaylarımız gibi maçtan önceki gün diskoya gitmiyor Arda. Sonra tüm Türkiye için utanç kaynağı olan geçen yılki derbideki kavgada günah keçisi oldu, sanki orada tek kavga eden kendisiymiş gibi. Bu yıl başında Galatasaray kulübü muhteşem bir kararla onu kaptanlığa getirdi, bunun üzerine kaptanlığı ona yakıştırmayanlar oldu. Arda değil de kim kaptan olacak ? Her maç cinayet işleyecek gibi duran Ayhan mı ? Burnu havada yabancılar mı ? Ya da defanstaki kazmalar mı ? Son olarak da geçen haftaki derbide Cristian ile kavgası anti-Arda'cıları harekete geçirdi. Tabii ki de hiç kimse oradaki kavgayı tasvip etmiyor, ama kavgayı başlatan Cristian ve alevlendiren Bilica varken baş suçlunun yine Arda olmasını hazmedemiyorum.

30 yılda bir sahip olabildiğimiz futbol yeteneklerini harcamaktan artık vazgeçelim. Ben bir Fenerbahçe'li oalrak yazıyorum bu satırları. Sadece Galatasaraylılar değil, herkes Arda'ya sahip çıkmalı. Unutmayalım ki Cristian, Bilica ve diğerleri gelip geçici, bugün var yarın yok, ama Arda önümüzdeki 10 yıl boyunca Türk futbolu için hizmet edecek. Onun hevesini kırmayalım, destek olamıyoruz bari köstek olmayalım, Arda'yı rahat bırakalım.