12 Temmuz 2010
İlahi Adalet
Hiç kuşkusuz İspanya, turnuva boyunca tüm dünyanın sempatiyle baktıkları takımların başında geliyordu. Özellikle 2 yıl önceki Avrupa Şampiyonasındaki mükemmel futbolları, taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanmıştı. Hele ki 2004 Yunanistan ve 2006 İtalya'nın savunma ağırlıklı futbolla gelen zaferlerinden sonra.
Daha önce uluslararası alanda hiçbir başarısı olmayan Yunanistan'ın sadece savunma yaparak kazandığı 2004 Avrupa şampiyonluğundan sonra 2006 yılında da Hollanda, Arjantin, Almanya gibi hücumcu takımların arasından savunmasıyla sıyrılan İtalya'nın şampiyonluğu futbolun artık savunma ağırlıklı bir oyuna döndüğü tehlikesinin habercisiydi, ama 2008 Avrupa şampiyonası, gururla söylüyorum ki bizim milli takımımızın da büyük katkısıyla, hücum futbolunun yeniden kontrolü ele aldığı bir şampiyona olmuştu. Özellikle İspanya'nın o büyüleyici futbolu, tüm dünyada büyük beğeni toplamış ve son 2 turnuvadaki kaygıları da azaltmıştı.
2010 Dünya kupasında da genel olarak zevkli ve hücumcu maçlar izlediğimiz söylenebilir. Sonuca baktığımızda da İspanya'nın turnuvayı sonuna kadar hakettiğini rahatlıkal görebiliyoruz. Oynadığı her maçta topa hükmeden, sürekli pres yapan, sürekli gol arayan bir takımın bunun meyvelerini toplaması gerçekten çok önemli. Tek üzücü konu İspanya'nın rakibinin Hollanda olmasıydı. Portakallar her turnuvada harika oynar, herkesin beğenisini kazanır ama ne yazık ki hemen elenirlerdi. Bu defaysa finale kadar geldiler ama karşılarında dünyanın en iyisi vardı, direnemediler, akıbetleri 74 ve 78'deki gibi oldu. Umarım bu jenerasyonla en azından bir Avrupa şampiyonluğu yaşarlar ama İspanya oldukça zor.
Rıdvan Dilmen finalden sonra "en iyi olan kazandı" yorumunu yaptı. Gerçekten de çok adil bir turnuvaydı, dünyanın en iyisi, dünyanın en büyüğü olduğunu kupayla tescilledi. Tebrikler.
1 Temmuz 2010
Zaytung
Emekli Hayatı
24 Haziran 2010
Kariyering
22 Haziran 2010
One Love - 9
15 Haziran 2010
:@
Sıkı !
Koparılan Çiçekler
5 Kilo Vardır
3 Haziran 2010
Ütopyalar Güzeldir
Çoğu insan sever hayal kurmayı. Bazıları gerçekleşecek, gerçekçi olan hayalelr kurar bazılarıysa sadece temennilerinden oluşan bir yapı inşa eder zihninde. İkinci şıkkı seçenlerin sonu haliyle iyi olmaz, ama bazen insan bunu bile bile körü körüne kaptırır kendisin tekil hayatının ütopyasına. Çünkü anlayamazsın bazen her şeyi, çok kaptırmışsındır kendini, sağlıklı düşünmekten aciz hale gelmişsindir. Sana göre plan, gerçekte ise ütopya olan o amaca ulaşmayı o kadar çok istersin ki görmezsin etrafını. Şimdi bu kadar laftan sonra hala ütopyalar güzeldir demek mallık olsa da buna da "mallık güzeldir" teziyle karşı çıkarım ! Ütopyalar bal gibi güzeldir. Bu pislik, fazla gerçekçi, yaralayıcı dünyadan bir an için de olsa kaçmamızı sağlarlar. Bırakın ütopistler [ben uydurmamışımdır umarım] istedikleri gibi cirit atsınlar tekil hayatlarının ütopyalarında. Ne güzel demiş Mor ve Ötesi 23 adlı şaheserinde "Lütfen beni uyandırma !" ama onlar da gerçeğin dayanılmaz cazibesine kapılmış olacaklar ki şarkının içinde tekrardan bu kez "Lütfen beni hemen uyandır" diyorlar. Sanırım uyanıp uyanmamak biz tekil hayatlara kalmış. Bol ütopik günler...
Alttaki videodaki şarkının adı Ütopyalar Güzeldir, dağılan Anima'nın solisti Ceylan Ertem söylemiş. Azıcık araştırma yaptım, aklımda kalanalrı yazayım: Şarkı aslen Fransızcaymış, Ferhan Şersoy, Ferhangi Şeyler'de bu şarkıyı söylermiş hep. [ya da başkası söylermiş] Sözleri pek naif, vurucu.
Düşten de mor bir aşkı, yaşadın da gittin yar
Bir gittin ki sus oldu, pusa büründü hisar
Bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
Bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir
Onu bana verseler vermeseler ne yazar
Ben bir kadın sevdim ki evim artık gül kokar
Bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
Bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir
27 Mayıs 2010
Zaman Geçer, Büyürüz, Sertleşir Dünya
4 Mayıs 2010
Fire !
Dün madde geçmeyince, Deniz Baykal hemen bir açıklama yaptı. Tartıştığımız 3 maddeden biri geçmedi, diğerleri de geçmezse, paketin geri kalan kısmı için yapılacak oylamaya katılıp, kabul oyu veririz dedi, ama ne yazık ki bu olumlu adım bu akşam tartışılan 2. madde olan, Anayasa Mahkemesini değiştiren maddenin geçmesiyle gerçekleşemeden kayboldu. Şimdi sırada HSYK'yı çökertme maddesi var, haydi bakalım "fireler" görelim sizi.
L'orealing

Uzun süredir yazamadığım için geride kalmışım, bayat bir haber vereyim. Üşenmaden gittiğim, İTÜ'ye hayran kalıp döndüğüm Loreal seminerinden sonra gaza gelip hemen reveal the game zımbırtısını bitirip özgeçmişimi yolladım. 15 Mayıs'tan sonra oyunu bitirenlerden başlanacakmış staj görüşmelerine. Nedendir bilmem Vodafone gibi Loreal'den de çok umutluyum, her ne kadar oyundaki derecem beni tatmin etmese de görüşmeye çağrılacağıam dari bir his var bende. Ondan sonrası ise zaten kolay, umarım ikisi birden olur da uykusuz gecelerimde Vodafone mu Loreal mi lan !? diye arada kalırım.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim, bu İTÜ'lüler ne moronmuş be arkadaş ! Koskoca Loreal ayağına gelmiş, salon bomboş. Gelenler de sus pus, bütün soruları ben sordum be !
Dippest note: L'oreal'e girersem, kiletime "Çünkü ben buna değerim" yazacağım. Evet, bunu yapacağım arkadaş.
Vodafoneing

Dikkat ettim de, hayatımın son 1 yılında büyük bir yer kaplayan kariyer planlarımdan, elektronik günlüğümde, bu bana ileride çok lazım olacak mecrada hiç bahsetmemişim. Bir de İK'cıyım diye geçinirim be. Neyse asıl konuya gelirsek, Kariyer.Net'ten başvurduğum 5475 firmadan biri olan Vodafone, ki önceliklik tercihlerimden, bugün beni aradılar ! Daha önce de mailime bir test yollamışalrdı, bugün arayıp test olumlu, bir de telefon mülakatı yapmak isteriz dediler. Hay hay dedim de demez olaydım be kardeşim, 7 aydır mülakata iş veren olarak girmeye o kadar alışmışım ki bir adayın nasıl kıvrandığını adeta unutmuşum. Normal mülakat olsa neyse, telefonda olucna daha da stres oldum, karşımda sürekli kafasını sallayıp "hı-hı" diyen biri lazımmış meğersem. Mülakat genel anlamda güzel geçse de özellikle ingilizce konuşma kısmında resmen "dıkandım haaaaa ! " Ulan aklıma çalışkanın ingilizcesi gelmedi, sürekli but umm, but umm, but umm dedim =/ Gerçi geri kalan kısım parlak sayılır, tutarlı konuştum falan ama bakacağız, 1 aydan az bir süre kaldı yeni bi' yer bulmama. Haftaya Sütaş'a adiyos diyorum ne de olsa. Anaaa ben bunu da söylememiştim sana değil mi elektronik günlüğüm ? Neyse bu vesileyle de öğrenmiş oldun, başka firmalara yelken açıyorum artık.
Dippest note: Yarın da sırf arayıp randevuyu iptal ettirmeyi unuttum diye Nielsen'le görüşmeye gidiyorum, artis artis karşıalrıan çıkıp teklifi beğenmedim diyeceğim =p
Hey !
21 Nisan 2010
Bu Gidiş Nereye Jack ?

Jack is back dedik, ilk sezonlardaki ruhu yakaladık dedik, oley dedik ama son bölümde neler yaptın sen öyle Doktor ? Nedir bu kadercilik ? Yoksa "aday" olma hırsı mı ağır bastı ha ? Koltuk sevdası değil mi itiraf et. Gerçi henüz bilmiyoruz doğru mu yaptın yanlış mı ama şunun şurasıdna öğrenmeye 6,5 gün kaldı.
Bu bölümün bomba sözü, Locke: "Endişelenme Jack, artık benimlesin." olsun.
Dippest note: Benjamin'siz bölümler pek yavan, nerede o eski sezonlardaki çakal Ben !
Pep

Barça'nın genç hocası Inter maçı öncesi yine ortalığı kırıp geçirmiş. Efsane isimli yanardağım bıraktığı küller yüzünden kilitlenen hava trafiği nedeniyle Barcelona'dan Milanoya 1000 km'lik bir kara yolculuğu sonucu gelen Barça takımının hocasına bu olay sorulduğunda:
"Inter'e CSKA Moskova'yı elediği için teşekkür ediyoruz, yoksa Moskova'ya gidemeyip hükmen yenik sayılırdık !" gibi herkesi kırıp geçiren bir yanıt vermiş.
Ayrıca hafta içi bazı Real Madridlilerin Inter'i destekledikelri yönündeki açıklamalara da üstü kapalı bir şekilde "1000 km'lik kara yoluyla şampiyonlar liginde yarı final oynamak, maçları evde televizyondan seyretmekten iyidir !" şeklinde eleştirmiş.
Dippest note: Bu maç yerine "Papatyam" dizisini veren Star TV'ye de küfürlerimi iletiyorum.
I'm Happy :)

Arada sırada farkederdim bunu ama son zamanlarda iyice belirgin olmaya başladı. Hayatım mutluluk taklidi yapmakla geçiyor yahu. Sürekli yüzümde bir "fake" gülümseme, mutluyum abi ben havaları, nasılsın sorusuna iyidir diye cevap vermeler falan. Bu yaşıam kadar böyle devam ettim, "story of my life" dedim ama sonum Eyjafjallajökull gibi olacak diye korkuyorum da kendimde o gücün olmaması tek tesellim. Kendime gelsin: Tool - Terrible Lie
Dippest note: Resim ilk başta "emo" olarak gözükebilir, ama anca bunu bulabildim.
14 Nisan 2010
And Now We Can(t) Have It

Ah be Peyton ! Oldu mu şimdi ? Böyle olmaması gerekiyordu da ne demek ? Şimdi ben Banking çalışmak yerine boşuna mı 2 bölüm izledim ha ? Sanki bu bölümü ilk defa izliyormuşum gibi konuştum. İlk izleyişim sanırım 4 yıl önceydi. O zaman tabii ki neler olacağını bilmediğimden daha heyecanlıydım ama bu seferki de fena değildi. Gerçi şu an önümüzüdeki 3,5 sezon boyunca kavuşamayacaklarını da biliyorum, ama yine de Lucas - Peyton bir başka. Ryan - Marissa gibi neredeyse. Ama konumuza dönelim.
Bazen her şeyi akışına bırakmak en iyisi diyebiliriz. Planlamadan, anı yaşayarak sürdürmek ilişkileri. Ama o zaman da karşımıza en büyük sorun çıkıyor, ilişkiye bakış açısındaki farklılık. Karşındakinin aklını okuyamıyorsun ki, Lucas genelinde tüm erkeklerden, Peyton genelinde tüm kızlardan bahsediyorum, ne bilsin zavallı Lucas çok hızlı gittiğini, olayları biraz abarttığını. Ne bilsin Peyton Lucas'ın böyle olduğunu, hep derin olduğunu, hep dolu olduğunu. Tek bildikleri şey birbirlerini deli gibi istemeleri ama olaya farklı yerlerden yaklaşmaları her şeyi bozuyor. Eninde sonudna birleşecekler ama neden bu hemen olamıyor ? Neden birçok kişi acı çektikten, birçok pişmanlık yaşandıtkan sonra anca dank ediyor ? Ey Lucas tarafı, neden çenenini tutamazsın, anı bozarsın ? Ey Peyton tarafı neden korkarsın ? Neden aslında istediğin şeyden kaçarsın ?
2 bölüm sonra One Tree Hill'deki en favori sahnelerimden biri gözükecek. Travis - Re Offender eşliğindeki o mükemmel Lucas - Peyton diyalogu. Şimdiden tüylerim diken diken oldu be.
12 Nisan 2010
Ooo 5 TL ! İyi Değerlendirilirse İyi Para

Bugün akşam bataktan çıktıktan sorna çarşamba günkü Banking zımbırtısı sınavının kitabının fotokopisini çektirmek için arkadaşın yurduna gittik. Yolda tam yine battık diye düşünürken, hatta yanımdaki arkadaşım "benim param yok, benimkini sen ver" derken yaradan yüzümüze güldü ! Yürürken bir baktım yerde 5 TL ! Hemen 10 saniyelik bir beyin fırtınası yapıp para fotokopiye gideceğinden *ilim Çin'de de olsa arayınız* lafına sığınarak cinganlık yapıp atladık ! Fotokopiler 4 TL tuttu, artanını da dilenciye verdik. Mutluyuz.
Ne Seni Var Ediyor ?
** Dippest note: Google'a ne seni var ediyor yazdım, belki ilgi çekici bir resim çıkar da koyarım diye, bu isimde bir blog gördüm, pek de güzelmiş, paylaşayım:
7:30 Taktiği

Günaydın elektronik günlüğüm, günaydın şu an ayakta olan yoldaşlar ve Allah sizi bildiği gibi yapsın şu an hala uyuyan emperyalistler !
2 sınavdır bunu uyguladım, gayet de olumlu sonuç verdi. Aslında bunu uygulamanın nedeni biraz da önceki güne kaçıyor. Sınavdan önceki gün bir bahane bulursun -ki dün benim bahanem içimde birdenbire yeniden beliren One Tree Hill aşkıydı- ve elindeki notlara bakıp "Hacı sabah erken kalkıp çalışayım, daha çok aklımda kalır" dersin.
Her zaman demişimdir, çok sahtekarım çoooooooooooook.
They Are Not You

"Gece gündüz elinden gelenin en iyisini yapan bir dünyada, kişiliğinden sıyrılıp hiç kimse olmak seni benzersiz biri yapar. Bu, bir insanın en fazla savaşabileceği ve asla durmayacağı en büyük savaşta savaşmak demektir." diye buyurdu E.E. Cummings bu One Tree Hill bölümünde (1x03)
Günden güne bayağılaşan, değişimden, farklılıktan korktuğu için kendini keşfetmeyi reddeden insanlar doldu dünya. Halbuki farkını ortaya koyarak, diğer insanlar gibi olmayı reddederek kendi devrimlerini yapabilmeli her tekil bünye. Benzersiz olmak ya da daha az iddialı haliyle farklı olmak korkualcak bir şey değildir, aksine bununla gurur duymalısınız. Bunun için savaşmalısınız. Tekil hayatlarımızın devrim potansiyellerini engellememek dileğiyle.
Fizying - How Good It Can Be | Silence is Easy | You Dance
11 Nisan 2010
Korkma
Az önceki bölümde (1x02) Koç Wihtey Durham tarafından söylendi bu söz. Bu konuda dolmuş, biraz, da yetenekli biri rahatlıkla sayfalarca yazı yazabilir bu konu hakkında. Ben sadece bu konudaki dolgunluğuma güvenerek başlıyorum.
Neden korkarız ? Çoğu zaman bilinmezlikten. En basit örneği, karanlık ! Karanlıktan neden korkular ? Çünkü orada ne olduğunu bilemeyiz. Neyle karşılaşacağımızı, bize bir zarar gelip gelmeyeceğini bilemeyiz. Bilinmezlikten korkulur mu ? Korkulmamalı. Örneği daha da güncelleştirirsek, hoşlandığımız karşı cinse açılmak ! Bundan niye korkulur ki ? O kişinin vereceği cevabı bilemeyiz, ama kendimizi şartlandırırız "siktir" yemeye. En başta bahsedilen bilinmezliği hemen negatife çevirdik bile !
Yeteneksiz olduğumu söylemiştim, neyse ki bölümün sonundaki Lucas alıntıları imdadıma yetişti: "İçindeki yangının sönmesine izin verme, bir kıvılcımdan yeri doldurulamayan diğerine, tahminen en ümitsiz takaslarda, tam olmayan, şimdi olmayan ve uygun olmayan biçimde. Ruhundaki kahramanın yok olmasına izin verme, yalnızlık içinde hüsranları hakettiğin hayat için ve asla ulaşmayı başaramadığın için. Arzuladığın dünya, kazanılabilir. O, var. O, gerçek. O, mümkün. Ve o, senin..." (Ayn Rand - Atlas Shrugged)
"Korkma" demek istiyor sanırım.
Fizying - Echo | Belief
Idefixing - Atlas Shrugged
Yeniden One Tree Hill

Bugün otobüste, eve dönerken küçük çaplı bir nostalji yaşadım, hatta birden esti bile diyebilirim ! Sanırım telefonumdaki Don't Confess şarkısından olsa gerek bir anda One Tree Hill'in ilk sezonu ne kadar güzeldi, The OC tadındaydı" diye düşündüm. Ardından diğer taraftaki iç sesim "Kendine gel ! Yarın dinamik sınavın var, şimdi othnin sırası değil" dese de daha sahtekar, daha kandırıkçı olan ilk iç sesimi dinledim tabii ki !
Az önce bitti ilk bölüm, HARİKAYDI AMINA KOYİM. İlk izlediğimdeki zevki aldım neredeyse. Çalan şarkılar, Peyton'ın o tarif edilemez güzelliği, Lucas'ıs "iyi" halleri, Nathan'ın piçlikleri ve ve ve "basketbol" Hep demişimdir, dizi basketboldan uzaklaştıkça kötüye gitmiştir, 1. sezondan şimdiki 7. sezona her sezon daha az basketbol sahnesi izledik ve sonuçta dizi şu anki bok gibi haline geldi. Duydum ki Lucas ve Peyton da yokmuş şu an ! Gerçi nasıl benim için The OC 5 sezonsa, One Tree Hill de 4 sezondan ibaret. Yarınki sınavıma inat 2 bölüm daha izlemeyi planlıyorum, çok özlemişim Tree Hill kasabasını.
Ayrıca "Dashboard Confessional - Hands Down", "Saliva - Rest In Pieces" ve "Pete Yorn - EZ" gibi feci şarkılar da ilk bölümün bizlere hedyesi.
Bilenler bilir, özellikle ilk sezonlarda her bölümden sonra edebi insanımız Lucas'tan harika alıntılar yapılır, bu bölümün alıntısı da pek hoştu: "Gelgit gibidir bir erkeğin ilişkileri...Selde sürüklenir, kaderine doğru...İhmal edilmiştir hayatlarının seferi, mâhkumdur karaya oturmaya, sefalete. Öylesine büyük bir okyanusta yüzüyoruz işte...Ve arkamıza almalıyız akıntıyı, hâlâ bizden yanayken...Yoksa kaybederiz şansımızı, herşeyden önemlisi."
Fizying - Hands Down | Rest in Peace | EZ
10 Nisan 2010
Yaz Geldi

Havalar artık sıcacık, gözlük takmaya bile başladım. Haliyle artık biraz daha hareketli şarkılar dinlemeli. Farkettim ki güncel arşivim, son keşfettiklerim çoğunlukla mıymıy/bunlaım şarkılar ki çok şaşırtıcı bir durum değil tabii ki bu. Bu sebepten hem havalara uygun şeyler dinleyelim, hem de son çıkan albümlerden haberdar olayım diye birazdan, hiç üşenmeden wiki kaynağıan başvurup 2010 albümlerine dalıyorum. Amaç işe yarar en az 10 albüm / 30 şarkı bulmak, rastgele bana.
Yumurta - Kapı
Kazanan Yalnızdır'a Doğru
Muz Sesleri

Ben okuduğum kitaplar bittikeç buraya yazıyordum değil mi ? Unutmuşum bunu, Muz Sesleri biteli yıllar oldu, o yüzden unuttuğum içni detayları yazamayacağım ama kitabın hiç sıkıcı olmadığını, çok önemli mesajlar verdiğini ve "yabancıroman" tadında olduğunu söyleyebilirim. Her zamanki gibi sonunu beğenmedim, ama kesinlikle benden kaynaklanıyordur ki filmlerin, dizilerin, kitapların sonları genellikle beni tatmin etmez.
*** Dippest note: Kitabı bizim okulun ordaki "Yer Shop"tan gayet korsan ve 5 TL'ye aldığım için orjinalinden haberim yoktu, geçen bizim okulda birinde gördüm, gayet hoşmuş, kabartmalı falan, kıskandım. ***
Twilight Okuyan Erkeğe İbne Damgası Vurmak

Dün otobüste sınava doğru giderken, tam da Bubbly'deki "what am i gonan say when you make me feel this way ? I just mmm" kısmını dinleyip mest olmuşken ne göreyim ! Otobüse elinde tıvaylayt kitabı olan bir çocuk bindi. Artık çok mu seviyor o vampirli şeyi ya da "kızlar bu kitabın hastası, elimde bu kitapal görüneyim de belki bir şeyler düşer" mantığıyla mı hareket ediyor bilinmez ama benden ibne damgasını yedi, üstüne üstlük geldi bir de karşıma oturdu moron.
*** Dippest note: Kitabın kapağında neden elma var ? ***
7 Nisan 2010
Moronizm
Noktasına dokunmadan yazdım. Yukarıdaki yazı bir lastFm üyesine ait, ismini de yazacağım rencide de olsun, ama önce niye yazmış, nereye yazmış, kafası mı yiyimiş sorularına cevap bulalım.
Bu mesaj lastFm'deki Sakin'in konser sayfasına yazılmış, kahramanımız bu çok istediği konsere gidemiyormuş ve sebebini bizlerle paylaşmak istemiş. Çok iyi niyetle dostumuz konser sayfası boş durmasın diye yazmış, yani sakın ola ki başka amaçlar aramayın, fesatlık yapmayın ! Ayrıca bu canlı ğ yerine y kullanangillerden.
Allah'ım ! Sen Sakin'i böylelerinden uzak tut !
İşte o insan: http://www.last.fm/user/rashuem
6 Nisan 2010
4 Nisan 2010
Bu Güzel Pazar Gününde... [2]
Bu Güzel Pazar Gününde...
Önümüzdeki 1 saat pcde FM açık, arka fonda David Helfgott piyanoyla sevişirken ben de monetary vizeme odaklanmaya çalışacağım, bu güzel pazar günü bana kızmasın, 2 hafta sorna görüşelim, telafi ederim bu eylemlerimi.
3 Nisan 2010
Böylesi Bulmaz Beni
Pamela - Beni de mi ?
Espanol !
5-16 Nisan
3. sınıfa ait olan 6 dersim ve biri ilk, diğeri de ikinci sınıfa ait 2 alttan dersimin serpiştirildiği bu 2 hafta bakalım bu yıl nasıl geçecek. Her zamanki gibi çalışmaya, mümkün olan en geç tarih olan, bugün başladım o da kısa sürdü. Canım FM oynamak istiyor, dışarı çıkmak istiyor, ama vicdanım hayır diyor. Buradan vicdanıam sesleniyorum, madem beni o zevklerden engelliyorsun, bari içime ders çalışma isteği ver ! Son 1,5 saattir sadece duruyorum, tek tesellim 3 sayfa özete denk gelen kısım kadar çalışmış olmam. Aslında yanlış yazdım, tesellim bununla sınırlı değil. Sınıf öğretmeni kıvamındaki hocamız sağolsun konular oldukça basit, birkaç formül ezberleyip, studyguide nimetini de yalayıp yuttuktan sonra 80 almak içten bile değil ! Tabii bunlar intermediate monetary içni geçerli, ondan önce pazartesi günkü turkish foreign policy dersine daha hiç başlamadım. Cimrilikten kitabını da almadım bakalım ne bok yiyeceğim.
Bu konuluk bu kadar sevgili elektronik günlüğüm, pazartesi günü sana turkish foreign policy vizesi hakkındaki görüşlerimi de açıklayacağım.
1 Nisan 2010
Sentetik Sezar
http://www.facebook.com/video/video.php?v=422560958988&ref=mf
Baktığın gün söyle açık mı ?
17 Mart 2010
Sentetik Akustik

Sakin'in bu sezon Ghetto'daki son konseri çok farklı bir formatla karşımıza çıkacakmış Haydi bunu biletixten dinleyelim: "Bütün sezon GHETTO'da sürdürdüğü konser serisinin bu son ayağında, Sakin ilk defa sergileyeceği bir konser formatıyla sahne alıyor: SENTETİK AKUSTİK. Grubun ilk albümü ‘Hayat’ta yer alan şarkılarının akustik versiyonlarının yanı sıra, dinleyicileri yeni albümde yer alacak şarkılar ve yerli-yabancı sürpriz bazı coverların olduğu bambaşka bir konser bekliyor. Sakin'i değişik bir enstrümantasyon ve icrayla izlemeye hazır olun!"
Bu yazıyı okumak bile insanı heyecanlandırıyor. Hem de bu kez bize bir kıyak yapılmış, biletler sadece 25 TL Bu knoser kaçmamalı...
Bugün Hepimiz İrlandalı'yız

İçimdeki İrlandalı kıpır kıpır bugün, çünkü bugün tüm yıl beklediğimiz o büyük gün, St Patrick günümüz kutlu olsun yoldaşlar !
Bugün yeşil giyinmeye özen gösterin, irish publara akın, şansınızın yanınızda olduğunu hissedin, etrafınıza "Kiss me , I'm Irish" diye bağırın. Sakin'in dediği gibi " Bugün senin günün" ama onu da mahvetmeyin olur mu ?
Eminönü - Kadıköy Arası Hiç Bu Kadar Uzun Olmamıştı
Dersim 12ye doğru bitti, yemekte sütlaçın olduğunu öğrenince soluğu yemekhanede aldık, yemekten sonra bizim "team" satıcı olduğundan batak oynama şansı yoktu ben de bari evde tek başıma keyif yapayım Lost'u erken izleyim diye koşturarak motor iskelesine gittim. akbili bastım baktım bir motor kalkıyor, üzerinde de Kadıköy falan yazıyor atladım tabii ki, ama nerden bileyim ben motorun Karaköy'e gideceğini ? Çok uzun, çok çok uzun bir yolculuktan sonra (45 saniye) Karaköy'e vardık ! Halatçı abinin de yardımıyla bana "direkt" Kadıköy'e gideceği söylenen yandaki motora atladım, taktım kulaklığı geçtim en arkay, ama şanssızlıklar bunla da bitmiyor ki yine uzun bir aradan sonra (45 saniye) bir baktım ki tur-yol'cu abilerden biri ön tarafta zıplıyor, beni çağırmaya çalışıyormuş meğersem Evet bildiniz, bu motor da sadece Karaköy - Eminönü arası yapıyormuş en sonudna yandaki motora atladım, "nihayet" bu seferki yolculuğumuz 20 dakika sürdü, kendimi "şanslı" hissettmem gerekmez sanırım
Sorna da niye karamsarsın derler bana, ulan bir insanın irili ufaklı tüm işleri mi ters gider ? 40 gğn 40 gecelik bir "abdeste" ihtiyacım var.
16 Mart 2010
Sakin'in Değiştirdikleri
Bu da kendi çapımızda tekil hayatımızın bir devrimi olabilir, yaptığımız devrimleri küçümsemeyelim, sonuçta tekil bir hayatımız var, hamlelerinin de sınırlı olması doğal. Darısı Sakin sever olmayanların başına...
Alicia Keys - How to Save a Life

Coverlara zaten bayılırım, hele bu coverlanan şarkı çok sevdiklerim arasındaysa bayılma katsayım artar, bazen bunlara ek olarak coverlayan kişiyi de çok seviyor oluyorum, işte o zaman değmeyin keyfime ! How to Save a Life'ı The Fray'den bilmeyen yoktur, derin sözlerini piyanoyla harmanlamış, oldukça etkileyici bir şarkıdır. Bu tip şarkıların coverlanmasını hep dört gözle beklemişimdir, hele ki piyano ağırlıklı bu şarkının piyano deyince akla gelen 4-5 isimden biri olan Alicia Keys tarafından coverlanmış olması benim için bulunmaz bir nimettir.
Hanı bazı coverlar vardır, şarkının size orjinalinde hissetmediğiniz kısımlarını hissettirir, bu şarkının orjinalini daha kötü yapmaz, sadece şarkıya bakış açınızı değiştirip sizi şarkıya bir başka yönden bağlar. Bu coverda da tam bu olay başıma geldi. "He will do one of two things: He will admit to everything or he'll say he's just not the same and you'll begin to wonder why you came." Nasıl olur da bu muhteşem sözleri daha önce fark edememişim ? Demek ki Alicia Keys gibi şarkıyı daha fazla hissederek söyleyen birilerine ihtiyacım varmış.
Hepimizin başına gelmez mi bu ? Her şeyi kabul etmekle, farklı olmak arasında seçim yapmak zorunda kalırız hep. Hiç düşündünüz mü siz hangi tipe giriyorsunu ? Farklı olanların karşısı niye hep boş kalır peki ? Neden tek tip insan olmak zorunda bırakılıyoruz ? Çok mu farklı yollara çektim konuyu acaba, ama bu sözler bana bunları hissettiriyor. Ayrıca çok soru sormuşum. Ben bunlar üzerine biraz kafa yorayım...
İkarus'lü Sayfa
14 Mart 2010
Teker Teker Gelin !
* 2 Nisan IAMX: 25 TL
* 7 Mayıs Anathema: 40 TL
* 22 Haziran The Cranberries: 78 TL
Ve daha Masstival'dir, One Love'dır açıklanmadı. Sanırım hepsi sözleşmiş, bu yıl beni batırmak için toptan geliyorlar. Feci bir şekilde arada akldım, dördüne de gitmek istiyorum ama zor görünüyor. Baba duy beni !
13 Mart 2010
Björk - Pagan Poetry
I love him, I love him
I love him, I love him
I love him, I love him
She loves him, she loves him
(This time)
She loves him, she loves him
(I'm gonna keep it to myself)
She loves him, she loves him
She loves him, she loves him
(This time)
She loves him, she loves him
(I'm gonna keep me all to myself)
She loves him, she loves him
(And he makes me want to hurt myself again)
She loves him, she loves him
She loves him, she loves him
(And he makes my want to hand myself over)
Evet. Dün gece bu sözler ırzıma geçti.
Yaşar - Masal
Burkar içimi bir sızı içim boğulur, sanki peri padişahının kızı ! Bu kadar naz, sabır kalmaz, etme ne olur. Sarkar içime bir hasret içimde durur, sanki anka kuşu musun mübarek, kavurup kasıp, sırra kadem basıp gitme ne olur. Masal bu ya oldu ya cezbime tutuldu ya kaçma ! Böyle biri karşına kaç kere çıkar ? Geldi deli efkarın içimi sardı, gir sinemin sinemin içine yar. Bak yaş oldun didemin ucunda varsın, ak sinemin sinemin içini sar. Burkar içimi bir sızı içim boğulur, sanki peri padişahının kızı !Bu kadar naz, sabır kalmaz, etme ne olur. Bu hayal meyal masal hep okuduğum mu ? Seni ejderhanın elinden alıp koruduğum mu ?
Hani kahramanlar gibi sevecekken seni, masal bitti yaş akacak bak farketmedin mi? Geldi deli efkarın içimi sardı, gir sinemin sinemin içine yar. Bak yaş oldun didemin ucunda varsın, ak sinemin sinemin içini sar. Yalnız varsız demektir, elsiz kolsuz demektir. Kalan yalnız kalırsa, giden insafsız demektir. Geldi deli efkarın içimi sardı, gir sinemin sinemin içine yar. Sen bitmişsin kuşlar gider, dostlar gitmiş. Bir varmışsın, bir yokmuşsun…
Parazitting
Tanımı yaptık, artık kafamızda çok net. Herkese tavsiye ederim bu eylemi. Ben tüm gün kitap, dizi, internet, formula 1 eylemleri arasında gidip geleceğim. Boktan kırmızı renkli pijamam üzerimde, yanımda kahvem, onun yanında bimden aldığım ucuz (25 kuruşluk) centrom. Mutlu insan taklidi yapabiliyorum böylece.
12 Mart 2010
Blogun Benselleşmeyi Abartması
Çilekli Olan Her Şey Güzeldir
* Slogan demektir, italyancanın dilimize zorlan soktuğu kelimelerden biri. Merak ettim şimd, acaba slogan Türkçe bir kelime mi ? Googlemaya üşeniyorum.
Daha İyi Olabilmek
Artık daha iyi bir insan olmak istiyorum...
6 Mart 2010
Numb
Tek istediğim daha fazla kendim olmak mı ? - Evet aynen öyle. Peki, daha az siz olmayı mı istiyorum ? - Kesinlikle. Burada megalomanlıkla bu düşüncelerin arasındaki ince çizgiyi de farketmek gerek. Bu demek değildir ki ben süperim kusursuzum, diğer insanlar aptal. Hayır, ben öyle demiyorum ki. Benim amacım sadece kendim olabilmek, diğerleri gibi olmayı reddetmek. Kim iyi kim kötü kim bunun kesin cevabını verebilir ki ? İyi ve kötünün "göreceli" kavramlar olduğunu unutmamalıyız.
Bence herkes bu sözü kendine uyarlamalı, o zaman ki etrafımızdaki tek tip insanlar azalır, tekil hayatların yaptıkları devrimler artar, ama tabii tüm bunlar İkarüs'e bağlı. İkarüs başarırsa her şey yoluna girer, arkandayız İkarüs...
İkarüs
1 Mart 2010
Üşengeçliğe Son
28 Şubat 2010
Kitap Maratonu
Aleksander Puşkin babamızın "Byelkin'in Öyküleri" kitabını okudum, tahmin edileceği üzere küçük küçük öyküler var içersinden. Sorun bende midir bilinmez, Rus edebiyatının babasını öykülerini beğenmedim ! Kesinlikle beni aşan öyküler olmalı, içinde anlayamadığım derin detaylar olmalı, yoksa Puşkin'den şüphe duyar hale gelirim.
Puşkin işkencesi bitince uzun süredir beklediğim Albert Camus - Yabancı'ya başladım. Varoluşculuk cart-crt hededehödödö muhabbetlerinden hoşlanıyorsanız o kitabı seversinizi ben ısınamadım, o da beni aştı sanırım.
Şimdi de Ece Temelkuran - Muz Sesleri okunmakta, çok uzattım onu da 2 güne bitmeli ve bitince buraya detaylı bir yazı yazılmalı, umarım üşenmem !
37,5 TL
Adios amigos !
HerŞey
22 Şubat 2010
Günün Şarkısı: Yaşar - Boş Sokak
* Bitsin bu hisli günler !
21 Şubat 2010
Hayatını Sikeyim *
* Sikeyim diye yazılır, sikiyim diye okunur.
19 Şubat 2010
Tori Amos - Silent All These Years
18 Şubat 2010
İsyan Bu Haykırış
( ... )
( ... )
( ... )
Daha fazla yazamam.
Dünya'nın En Komik Nicki
Yemekteyiz
Bugün menümüzde ezo gelin çorbası, kuru köfte, su böreği ve enginar varmış. Mutluyuz.
Okulu Özlemek
İnsan neleri özler ? Birşeyi kaybedince özler, daha önce sık sık sahip olabildiği bu yüzden o zamanlar değerini kavrayamadığı ama hasret kaldıkça köpek gibi ihtiyaç duyduğu şeyleri özler. sanırım ikinci gruba dahilim. Okulumun ilk 3 yılı bomboş geçti, çünkü sadece okul vardı ve kafama aptal bir şekilde "okul bitse de kurtulsak" düşüncesi hakimdi. Şu son 6 ay anladım ki okulu bitirnce ne bok yiyeceğimi bile bilmiyorum. Okuldaki rahatlığı, ortamdaki içtenliği, istediğimi yapabilmeyi bir daha nerelerde gerçekleştirebileceğim. Memur gibi 9-18 çalışmaktan başka bir bok olmayacak ileride. Bu yüzden artık okulum hiç bitmesin istiyorum, hayata atılmak, o aptal düzenin bir dişlisi olmak istemiyorum. sabahın köründe kalkıp otobüs/vapur/tramvay yapmaya bile razıyım.
Uyumak
Daha bu yaşta sabahın köründe kalkmaktan bıktım, ömrümün kalanının bu şekilde geçecek bunun da farkındayım da yok mudur bunun çaresi ? Belki çok basit bir sorun, bir kapris gibi gözükebilir ama sadece uyumak değil buradaki haykırış. Özgürlüklerin kısıtlanması, istediğimi yapamamam... İleriki yaşlarda düşündüğüm eski püskü kitap/cd/poster/dergi dükkanı projemi biraz daha öne mi alsam ne ? Gerçi bunun sonu da aynı yere bağlanıyor, benimse buna tek bir cevabım var, dün John Locke'un dediği gibi: "Don't tell me what i can't do"
Lost Nereye gidiyor ?
14 Şubat 2010
Bir 14 Şubat Aktivitesi: FB - EFES Maçı
Supernatural 5x13: HA-Rİ-KA

Hep demişimdir, Supernatural'ın 5. sezonu çok sönük geçiyor, hele de ana konudan uzaklaştırdıkları bölümlerde. 513 tam bunların üstüne bana kocaman bir kapak oldu ! Kesinlikle bu sezonun en bomba bölümüydü. Supernatural'ın bizi her zaman can evimizden vurduğu aile kavramına bölümde inanılmaz dokundarmalar yapılmıştı. ayrıca ana konuya da çok açıklık getirecek olaylar vardı. Melek ağırlıklı, bol aksiyonlu, bol zırlatan, herşeyden olan muhteşem bir kombinasyondu. Dean yine her zamanki muhteşem laflarından 3-5 tane söyledi bu bölümde de. Ayrıca Cass da giderek daha da insanlaşmaya başlıyor dedirtti bizlere.
Umarım diğer bölümler de bu hızla devam eder, yarın 514'ü izleme planım var, eve ölmüş bir halde gelmezsem !
Küçük Prens !

Birisine verip de geri gelmeyen Küçük Prens'imin yerini bugün (dün) aynısı gibi olmasa da bir başkasıyla doldurdum. Taksim sahaflardaki her dükkana girip "Küçük Prens var mı ?" sorusunu sorup da garipsenmek değişik bir duyguymuş. Bu kitap sadece çocuklar için değildir beyleeeeeeeeeeer !
Yarın gece 4157. defa okumayı planlıyorum, aslıdna bu gece gerçekleşecekti bu plan ama birileri takmadı.
Hola !

Uzun uğraşlar sonucunda üşengeçliğimi yenip uzun süredir planlarım arasında olan İspanyolca kursuna başladım. 1 ay boyunca hafta sonları 10-15 arası Taksim'deki Tömer'deyiz artık. İlk ders gayet güzeldi. Telaffuzun çok eğlenceli olması, kuralların ingilizceye göre daha hafif olması ilk edindiğim olumlu izlenimler. Şimdilki ilk 4 kuru bitirip temel seviyeye ulaşmayı planlıyorum, umarım hevesim kırılmaz.
8 Şubat 2010
Kitap Hırsızları !
Rahatlamak
6 Şubat 2010
Ümit Zileli - Karanlığa Karşı Yazılar

Ümit Zileli'nin Mart 97 ile Ağustos 99 arasında Cumhuriyet gazetesinde çıkan bazı köşe yazılarının toplandığı kitap an itibariyle bitti, sevildi, tavsiye edilir.
Refah Partisi'nin en azılı olduğu döneme, 28 Şubat postmodern darbesinden hemen sornaya denk gelen kitapta, genelde Refah partisinin şeriatçı politikalarıan duyulan nefretle ilgili yazılar var. Erbakan, Erdoğan, Kazan gibi isimlerin, tarih sahnesine utançla yazılan sözleri, Refah'ın açıkça ortaya koyduğu rejim değişikliği olayları, Gülen Hoca'ya atıflar kitabın diğer ön plana çıkan yerleri.
Yakın tarihle ilgili oldukça öğretici bir kitap, okunmalı.
İleride Hep Böyle mi Olacak ?
Neyse ben şimdi biricik hafta sonumun ilk gününün tadını çıkarmak için yola çıkıyorum.
4 Şubat 2010
İzledik Sonunda, Mutlu Muyuz ?
Bu sezon nasıl final sezonu olacak, hala cevaplanmamış binlerce soru var, eski sorular yetmiyormuş gibi her yeni bölümde yeni sorular ekleniyor zihinlerimize, bence dizi bitse bile hala bir sürü cevapsız soru kalacak, dizi bitecek ama biz hala hiçbir şey anlamamış olacağız, ne biçim de komik olurdu öyle olsaydı.
Şimdi gelelim naçizane bu bölümden anladıklarımıza: Öncelikle ilk dikaktimi çeken şey bu bölümdeki 2 önemli “ölümden sonra hayat” vurgusuduyu. Lost’un her zaman kaderle iç içe olan bir dizi olduğunu biliyoruz, ama daha önce hiç bu kadar keskin vurgular olmamıştı. Sayid’in ölüm döşeğindeyken söyledikleri ve Locke ile Jack’in Christian hakkındaki diyalogları oldukça manidar, ileride –umarım- çıkar kokusu. Ulaşabildiğimiz birkaç bilgiden biri de “Black Smoke”un kimliği oldu, hiç aklıma gelmezdi ! Ayrıca Juliet’in akıbetini de öğrendik. Juliet demişken, Miles aracılığıyla söylediğini öğrendiğimiz “It worked” lafı sanırım dizinin finalinin temelini oluşturacak.
Lost bu, cevaptan çok sorular bulmaya alışığız, benim aklıma gelen ilk soru Desmond’un uçakta ne aradığı ayrıca o hostes de yine önemli biri olacak sanırım. Ayrıca Tapınak’ın da ne olduğunu öğrendik, başımız göğe erdi ! Öğrenmez olaydık.
Hurley ve Miles’ın ölülerle ilgili olan yetenekleri de bu bölümde ön plandaydı. Lost’un finalini hep doğaüstü olaylara karışılmadan açıklanacağını hayal etmiştim ki artık bunu imkansız olduğunun farkına varmaya başladım.
Önümüzdeki bölümlerde bizi yine flash forwardlı anlar bekliyor. Ne kadar anlamıyoruz diye sızlansak da hepimiz farkındayız, Lost’suz olmaz.
1 Şubat 2010
Koğuş Kalk: 07:15 !
31 Ocak 2010
Boston Celtics - Los Angeles Lakers

Cuma günü NBA Stüdyo'yu izlerken Murat Kosova bu maç için "saati de çok uygun, herkes izlesin" demişti, ama saat kaçta olduğunu duyamamıştım. Bugün yayın akışına baktığımda gece 2'de oalcağı yazıyordu, haliyle ufak çaplı bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Ama gel gör ki kanalları umutsuzca değiştirirken bir baktım saatler 22:30'a geldiğinde Garden'dan canlı yayın başlamış ! Pek mesut oldum, hemen erzaklarımı hazırlayıp attım kendimi koltuğa...
Daha hava atışı bile yapılmadan Pierce ve Artest'in birbirlerine girmesi maçın nasıl geçeceğinin bir göstergesiydi adeta. Nitekim Boston'lular, Lakers'a karşı en büyük güçleri olan sertliği daha maçın başında ortaya koymaya çalıştılar, ama gerek hakemlerin kolay düdük çalması, gerek Lakers'ın karşı koyması sonucu maç konuk takımın lehine ilerledi. İlk çeyrekte bariz bir Lakers üstünlüğü vardı. Kobe idare ederdi, Gasol fena değildi, ama Bynum tam anlamıyla büyük fark yarattı. Perkins'in faul problemine girmesiyle de rahatlayan Bynum, ilk periyotta takımını sırtladı, sezon top kullanma ortalamalarına ulaştı neredeyse ! İlk çeyrekte Boston'da Ray Allen attığı ilk baskette sonra sesini çıkaramadı, Garnett tutuktu, Pierce içe hiç yoktu. [19 - 30]
İkinci çeyreğe ev sahibi ekip bambaşka başladı. Doc Rivers'ın, takıma enerji getirme amaçlı Rondo + 4 yedek taktiği çok işe yaradı. Tony Allen'ın akıl almaz katkısı ve diğer oyuncuların yürekli oyunlarını harika yöneten Rondo, double double'a ulaşırken takımını da 10 sayı öne fırlattı. Çiçeği burnunda All-Star sadece atmakal kalmayıp, uykuda olan Pierce ve Perkins'i de hayata döndürdü. İlk çeyrekte 6 top kaybı yapan Boston, ikinci çeyrekte ise bu sayıyı 1'e düşürürken rakibi Lakers bu esnada 8 top kaybı yaptı ! Odom ve Kobe ile az da olsa nefes alan Lakers devreye hem psikolojik hem de sayı olarak geride girdi. [52 - 47]
// Umarım maç bitmeden uyumam !
Saatlerimiz 01:14 am: Oley be uyumadım !
Adına yakışır inanılmaz bir maç oldu. İkinci yarıya Lakers toparlanmış başladı, Rondo hariç Boston'u durdurdular, ama hücümda çok sıkıntı yaşadılar. Boston'da Rondo'ya House'un yardımı oldu, Lakers ise kenardan gelen oyuncuların katkısıyla ayakta kalmaya çalıştı. Boston savunması maç sonuna kadar Kobe'ye harika savunma yaptı, ama son topta Kobe, Allen'ın kusursuz savunmasını aşmayı baardı, kalan 8 saniyede ise Boston Allen'la basketi bulamayınca Lakers, ezeli rakibini Garden'da devirmeyi başardı. [89-90]
Diğer İnsanlar Çok ...
Sadece ben değil, herkes için 1 "Diğer insanlar" kavramı mutlaka vardır, bunu düşünmeseler bile. Çoğu insan kendini 1 kalıba sokar, 1 tarafa daha yakın görür, "Onlar ne kadar garip yahu" der, suç değildir ki bu, oldukça normaldir. Farklılıkların bir arada olması hayatı daha güzel hale getirmez mi zaten ? Herkesin zevkleri, savundukları görüşleri, ilgi alanları aynı olsa insanlar başka insanlarla tanışmayı istemezlerdi ki, kendi kendilerine yeterlerdi. Bu yüzden işte "Diğer insanlar çok bla bla" demekten korkmamak lazık, megolomanlık seviyesine ulaşmadığı sürece sorun yok.
Babamla Maç İzlemek
30 Ocak 2010
Günün Şarkısı: Escape The Fate - Smooth
Ayrıca bu dandik grup Amerikalıymış, post-hardcore tarzında musiki icra ediyorlarmış. 2 tane de albümleri varmış screamoların.
29 Ocak 2010
Günün Şarkısı: Jimmy Eat World - 23
Şarkı birden fazla kitleye hitap edebilecek düzeyde. 7 dakikalık versiyonu harika bir gitar şovuyla başlıyor, bazen hiç şarkıyı söylemesinler, sadece çalsınlar dediğiniz bile olabiliyor. Ardındansa o büyülü sözleri duyunca bu sözünüzü geri alıyorsunuz tabii ki.
One Tree Hill'in bize armağan ettiyi bu şarkının değerini bilmeliyiz, bunu unutmayalım.
Shaq'sız 1 All-Star

4 Nba şampiyonluğu yaşamış, 3 kez finallerin MVP'si olmuş ve 15 All Star'da oynamış. Shaquille Rashaun O'neal bu yılki all-star'da yok...
Katıldığı tüm organizasyonlara renk katan, all-star'ı izlenilir hale getiren, onlarca filmde oynamış, albüm bile çıkarmış olan NBA'in en renkli oyuncusunu bu organizasyonun dışında görmek çok üzücü.
Umarım oynamasa da maçtan önce parkeye inip her yılki eşsiz gösterilerinden birini yapar.
Şarkısızlık !
Ne Olacak Bu Üşengeçliklerin Sonu ?
- Telefonuma şarkı atmaya üşeniyorum.
- Önümde duran, binbir zorluklarla toplanmış ders notlarına çalışmaya üşeniyorum.
- Evden durağa yürüyüp otobüs+vapur+tramvay kombinasyonun başlamaya üşeniyorum. [bu normal sanırım bu havada]